10 Ocak 2010 Pazar

YOKSULUN GÖNLÜ ZENGİN




-Turgut; biliyorsun Cümemmi'nin (Cuma Coşkun) oğlu Gürsel Adana'da yaşıyor.
-Bilmez miyim, köydeki komşumuz bilinmez mi?
-Facebook'a yazmışlar, oğlunun düğünü varmış.
-Öyle mi, ne yapalım?
-Gel, Mustafa Altunbilek'e de söyleyelim, “Olur!” derse davetiyesiz de olsak bir sürpriz yapalım. Dedesi o yoksulluğuyla köyümüze çok hizmet etti.
-Çook güzel olur, oradaki köylülerimizi de görürürüz.
“Uzun yıllardır görmediğin Gürsel'in hiç tanımadığım oğlunun düğününe gitmek de nereden aklına geldi?” diye soracak olursanız, kışın karlı, soğuk günlerinde ilkokula giderken bizi evine çağırıp sobada ısıtan Cümemmi'nin, o yoksul insanın bize yaşattıkları, hatırası geldi aklıma.
Adana'ya gidiş ayrı bir öykü olur. Ben bugün köyümden, bizim çocukluğumuzdan “bir insan”ı, düğünü olan gencin dedesi Cümemmi'yi anlatmak istedim sizlere.
***
Yoksul mu yoksuldu
Ramazanda teneke çalar, düğünlerde çay yapardı
İki göz evinde
Kışın kar diz boyuyken
Dadağı kömürü yakardı
Cuma Coşkun’du adı; ama biz “Cümemmi” diye tanırdık
Okul yolunda üşüyünce
Onun teneke sobasında ısınırdık
Köy bekçisiydi aynı zamanda
Omuzunda tüfek
Sol gözü kısık, şapkası yukarda
Hep muhtarın yanında hazırolda
Onu anlarmak istedim
Aklımda ne kaldıysa
Döktüm ak kağıda
***
Bir poyraz eser ki el ayak şişer, bir kar yağar ki diz boyu. Evimiz aşağı mahallede. İçi yırtık, yıpranmış kitaplarla dolu, örgü çantalarımız omuzumuzda, ayaklarımızda soğukkuyular okula gideriz. Okul yukarı mahallede, köyün diğer ucunda. Toprak damlı, iki-üç göz evin önünden geçerken sert bir ses bizi durdurur olduğumuz yerde:
-Gelin uşaklar! Isının da gidin.
Bu ses, Cümemmi'nin (Cuma Coşkun) sesidir. Ellerimizi oğuşturarak gireriz içeriye. Dadağı kömürünün kızarttığı sobanın yanına bile yaklaşamadan ısınırız, benzimize kan gelir. Sonra da neşeyle okula koşarız. Bütün zavallılığı, sessizliği ile Ohulu teyzem de bir şeyler mırıldanır; ama ne söylediğini biz de anlayamayız.
Ramazan ayında, kış-yaz hiç fark etmez, "tak tak" teneke sesiyle uyanır sahurda köylü. Pencerelerin altında sıtma görmemiş sesiyle bağırır Cümemmi:
-Kalkııın, kalkın!
Her evin penceresine yaklaşır, ışık yanıncaya kadar çalar tenekeyi. Otuz gün boyunca o kadar boş tenekeyi nereden bulurdu bilmiyorum. O zamanlar köy yerinde çok zordu bu. Her gün değnekle vura vura birini yamultur, atardı. Gecenin soğuğunda, karanlığında , peşinizde havlayan azgın köpeklerle kolay değildi bu iş.
Köyde düğünler dört gün sürerdi. Cümemmi bu düğünlerin değişmez çaycısıdır. Düğün odası çoğu zaman bir giriş, bir odadan oluşan yerlerdi. Girişteki o küçücük yerde gazocağı üzerinde çay kaynar, bardaklar leğendeki kirli suda yıkanırdı. Musluk suyu yok, aynı suda bardaklar bir iki çalkalanırdı o kadar. Biz çocuklar o çaya bile ulaşamazdık. Bırakın çay içmeyi, her konuk gelişinde oynayan köçeği bile Cümemmi'nin korkusuyla titreyerek seyrederdik. Köçeğin oyunu bitince hepimizi dışarı kovalardı.
Hiç de hak etmediği bir lakapla, "Deli Cüme" diye anılan bu adam, köyümün bekçisi, çaycısı, ramazan tenekecisiydi. Köyün en yoksuluydu; ama gönlü zengindi. Alın teri ile kazanır, birkaç işi birden yapardı. Soyadı gibi hareketli, coşkundu.
***
Adana terminalindeyim. Bir düğün için gittiğim Adana'dan, Ankara'ya dönüyorum. Otobüsün kalkış saatini beklerken gülümseyerek gelen birini gördüm. Yanıma geldi:
-Merhaba ağabey nasılsın, burada ne işin var?
-İyi de ben seni tanıyamadım kusura bakma!
-Ben Gürsel'im, Cuma Coşkun'un oğluyum.
Onun bu ilgisi beni mutlu etti. Yoksul Cümemmi'nin gönlü zengindi. Köylünün belki de küçümsediği bu adam, soğukta bizi ısıtır, ramazanda uyandırırdı. Hem de elinde tüfekle muhtarın hep yanında olan köy bekçisiydi. Onu anarken aklıma gelen dizeleri de sıralamadan edemedim:
Poyrazın sesine
Teneke sesini kattım
Yoktu ki bir davulum
Sesi hoş gelsin kulağınıza
Kamyon kamyon ne buğday ne pancar sattım
İşte yamuk teneke
İşte demsiz çay
İşte çalar almaz muhtarlık tüfeği
Benim alın terim
.........................................................................................................................
   Numan Kurt
   10 Ocak 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YEŞİLLİKLER ÜZERİNDE KIRMIZI GELİNCİKLER

  Sabah erken yürürken kıyıda Deniz masmavi, hafif dalgalı Belli ki temizlemiş kendini bütün kış boyunca Güneş ısıtırken yeryüzünü Hafiften ...