25 Mayıs 2020 Pazartesi

DÜN GÜNEŞE ÇIKTIM




(Bir "dışarı çıkma izni" öyküsü)

Dün biz altmış beş yaş üstündekilerin “güneşe çıkma, şöyle bir dolaşma” günüydü. Geride kalan altmış dokuz yıl boyunca daha doğrusu aklımın erdiği altmış beş yıl öncesinden beri düşünsem insanlığın böyle bir trajik durumla karşılaşacağnı hayal bile edemezdim. Evet bugünleri hiç düşünemezdim; ama pazar günleri sokağa çıkarken iki haftadır aklıma ünlü şair Nazım Hikmet'in şu şiiri geliyor. O belli ki bu şiiri hapishanede havalandırmaya çıktığı bir günde yazmış:
Bugün pazar
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
Bu kadar benden uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak
Kımıldamadan durdum
Sonra saygıyla toprağa oturdum
Dayadım sırtımı duvara
Bu anda ne düşmek dalgalara
Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım
Toprak, güneş ve ben
Bahtiyarım
Biz de şairin dediği gibi süreli olarak dışarı çıkıp toprağı, güneşi görünce “Buna şükür” demeye başladık. Öyle “bahtiyar” falan olmasak da “Bu da bir şeydir.” diyerek mutlu olmaya çalışıyoruz.
Dün saat 14.00-20.00 arası verilen izini arkadaşım Necdet'le bir yerlerde oturup söyleşerek değerlendirmek istedim. Kendisiyle telefon konuşmamızda önerime “Olur, buluşalım.” dedi. Onun evi ile evimin arası yürüyerek yarım saatten fazla sürer. En iyisi iki evin arasındaki orta noktada buluşmak.
Evden çıkmadan telefon ettim:
-”Alo!”
-”Alo Necdet, dışarıya çıkacak mısın?”
-”Çıkmaz olur mu, çıkacağım.”
-”O zaman senin evle benim ev arasında ortada bir noktada buluşalım.”
-”Tamam, buraları sen biliyorsun, nerede buluşalım?”
-”Sen saat gelince çık, doğru benim çalıştığım eski okulumun yanına gel, orası orta nokta, ben de buradan yürür gelirim.”
Saat tan 14.00'te fırladım evden, on beş dakikalık yürüyüşten sonra okulun yanındaki ufacık parkta aralıklı üç banktan birine oturdum. Bekledim bekledim Necdet yok. Telefonla ona ulaşmak zor oldu. Niye zor oldu? Arıyorum Necdet'i, nerede olduğunu soracağım, daha telefon çalmadan “Çağrı sonlandırıldı.” yazıyor. Çünkü bu bayramda herkesi telefonla konuşuyor, yoğunluk var. Sonunda görüşebildik, bulıuştuk.
Karşılıklı oturup oradan buradan konuşurken karşı kaldırımda geçen iri yarı bir adam bize doğru yöneldi. Kırk yıllık tanıdık biri gibi Necdet'e dönerek:
-”Ooo! Yusuf sen de mi buralardasın? Nasılsın, ne âlemdesin?” diye üçüncü banka oturdu.
-”Benzettin herhalde hemşehrim? Burada Yusuf falan yok.” dediysem de:
-”Olsun, ha Yusuf ha siz.” diye iyice yerleşti oturduğu yere.
Anladım ki bu adam bizimle sohbet etmek istiyor. Evde kala kala dili şişmiş. Bir başladı, bize “turşu” dedirmeden iki saat anlattı da anlattı. Çocuklarının okulundan, okul müdürüne nasıl kafa tuttuğundan, iki evini nasıl aldığından, Çinçin Bağları'nda büyüyüp ünlü kabadayılarla düşüp kalktığından, daha neler nelerden durmaksızın söz etti.
Ara sıra Necdet'e bakıyordum. O da bu durumdan memnun değil, ara sıra oflayıp puflayışından belli. Sonunda dayanamadı:
-”Ben acıktım, açlığa dayanamam.” diyerek bizi bu zulümden kurtardı. Kalktık, adamdan ayrılıp Necdet'in evinin yönüne doğru yürüdük. Biraz yürüdükten sonra ben eve gitmek üzere vedalaşıp geri döndüm.
Son çalıştığım, oradan emekli olduğum okulun yanından yürürken karşıdaki çarşının duvar dibinde üç iri köpek birden bana doğru saldırıp havlamaya başladılar. O anda çocukluğumda yaşadığım benzer olay aklıma geldi. Köyde dedemin tarlasına giderken üç koyun köpeği saldırmış, köpekler gelirken yere çökmüştüm. Ben çökünce köpekler oldukları yerde durmuştu. Üç azgın köpek dişlerini çıkarıp saldırırken ben de hızla yere çöktüm, yerden taş alır gibi yaptım. Bir an durakladılar, ben yürüyünce tekrar aynı saldırı. Tekrar oturdum, bu kez olmayan taşı alıp fırlatır gibi yaptım. Yine durdular. Oturur vaziyette yan yan yürüyerek ağaçları gölgeleyip uzaklaştım.
“Şehirde yaşayan köpek, insanlara alışıktır, saldırmaz.” diye düşünürdüm hep. Gerçekten de parklarda, market önlerinde yere uzanmış köpek dolu her taraf. Saldıranını hiç görmedim. O zaman niye saldırmıştı bu köpekler bana?
İki olasılık düşündüm. Birincisi yüzüme taktığuım maske. Köpeklere tuhaf gelmiş olabilirdi. İkincisi de insanların sokakta olmadığı zamanda köpeklerin aç kalması.
Ara sıra arkaya bakarak yürüdüm eve doğru. Haftada birkaç saatliğine de olsa verilen bu dışarı çıkma izninde arkadaşımla söyleşmekten öte bir de köpek saldırısına uğradım.
Bir deyim vardır gereksiz konuşan insanlar için. Bizi tanımayan o adamın uzun süre bize “tık” dedirmeden otundan b.kundan konuşup arkadaşımla sohbet ettirmese de, dönerken köpeklerin “Bu maskeli adam da kim?” diye saldırısına uğrasam da güneşi, doğayı görüp yürümek güzeldi.
Bu arada eve dönerken telefonuma baktım epeyce arayan var. Telefon sessizde kalmış, adam konuşurken hiç duymamışım. Bir de benim Necdet'e ulaşamadığım gibi çokları ulaşamayıp mesaj yıllamış. Ben de bu bayrama "telefon bayramı" adını verdim.
Yakın zamanda eski günlere dönmek umuduyla...
..........................
Numan Kurt
25 Mayıs 2020



YEŞİLLİKLER ÜZERİNDE KIRMIZI GELİNCİKLER

  Sabah erken yürürken kıyıda Deniz masmavi, hafif dalgalı Belli ki temizlemiş kendini bütün kış boyunca Güneş ısıtırken yeryüzünü Hafiften ...