10 Ocak 2010 Pazar

KÖYÜN DELİSİ DEĞİL KÖYÜN NEŞESİ







"Hayat kısa, anılar uzun. Geçmişe takılıp kalma; ama yaşadıklarını yaz."
*******
“Köyün delisi” sözünü hepiniz duymuşsunuzdar. Köyden büyük yerler için de onun adı “kasabanın delisi” olur.
Nedir bu garibanların özelliği? Herkes ona takılır, onun söylediği her türlü söze katlanır. Bazı durumlarda sizi “O bizden de akıllı” diye düşündürür. Köyün çocukları çoğu zaman onun peşindedir. Zararlı, saldırgan davranışları yoksa köyün de neşesidir. Düğünlerde ortaya atılıp oynatılır. Oyunu beceremese de seyredenleri neşelendirir.
Yıllarca görev yaptığım Mucur'da bu garibanlardan, aslında hiç hinlik, kötülük bilmeyen bu insanlardan birkaç tane vardı. Bunlardan birine Muzaffer Yıldırım öğretmenimin yazılarında zaman zaman rastlarım. Kim mi o? Süleyman. Mucurlular bilir.
“Köyün delisi” tanımına uyan kişiye öğretmen okulu son sınıfta staj yaptığım Dulkadirli İnlimurat'tan örnek vereceğim. Staj anılarımı anlatırken söz etmiştim Sadık'tan. Kesinlikle zararlı biri değildi. Köyde kaldığımız evin önüne gelir, ondan hemen isteğimizi yapardık: “Haydi Sadık, şu 'kelle' türküsünü söyle!” Hemen başlardı Sadık, “Amanın kelle kelle...” derken bir yandan da alkışlarımız eşliğinde oynardı. Anılarımı yazmamı isteyen, o yıllarda ilkokul birinci sınıf öğrencisi, şimdinin ses ve saz sanatçısı sevgili Nedim Güzel, yazıma yorum olarak Sadık'ın yaşadığını yazmıştı.
Çocukluğumda, gençliğimde köyümüzde “köyün delisi” tanımlamasına uyacak bir kişi yoktu. “Her köyün bir delisi var.” deseler de demek ki delisi olmayan köy de varmış. Ben de “Madem köyümün delisi yok, ben de “köyün neşesi”ni anlatayım dedim. Anlatırken de onunla olan anılarımdan yararlandım.
*******
Mavilim mavişelim
Tenhada buluşalım
Mavilim
Güneş tepede. Boruklu Çökük'te pancar tarlasındayız. Bu tarla köyün en verimli arazisinde. Hani “Adamı eksen biter.” derler ya öyle verimli toprak. Kıfır Hacı Emmi'nin en büyük geçim kaynağı.
Tarlada pancar tekliyoruz. Ortaokul birinci sınıftayım, babam o yıl bu tarlaya ekilen pancarın ortaklarından. “Teklemek” pancarın iyi büyümesi için seyreltilmesi anlamına geliyor.
Sürekli çalışılmaz ya. Ara sıra on dakikalık mola veriliyor. Ne yapılır molada? Varsa bir gölgeye uzanıp dinlenmek gerekir. Hacı Emmi'nin ırgatbaşılığında olur mu bu?
Hacı Emmi'nin elinde pembe yağlık. Kadın , çocuk halaya durmuşuz. Halay başı Hacı Emmi'nin öbür elinde de küçük, yuvarlak el aynası var. Diğer tarlalarda çalışan kadınlara ayna tutuyor. Bir taraftan da türküye devam...
Mavilim yazık sana
Bal koydum azık sana
Mavilim
Öğle sıcağında Hacı Emmi'nin neşesi de olmasa tarlada çalışmak çekilir gibi değil. Hacı Emmi dediğim kişi namı diğer "Kıfır Hacı". Bu lakabı nereden almış bilmiyorum. "Kıfır", ağaçlara zarar veren bir kurtçuk. Atalar "Yiğit namıyla anılır." demişler. Bizim köyün neşe kaynağı Kıfır Hacı Emmi'yi de çok ciddiye alınan biri olmasa bile namıyla, lakabıyla analım.
Aslında hazırcevap bir adamdı; ama çok ve yerli yersiz konuşması ciddiye aldırmazdı onu. Köydeki pek çok kadına da kendince lakaplar takardı. Onun söylediklerinden kimse de alınmazdı. Yakıştırmalarına, küfürlerine çok gülerdik. Kendine göre pasaklı saydığı bir yeni gelin için "Saatini sütün içine düşürmüş de saat çökeleğin içinden çıkmış." yakıştırması herkesi güldürmüştü.
Köyde çok sayıda traktör varken onun katırı ve arabası ünlüydü. İlçeye gelen amir, memurlarla çabuk tanışır; onlar da Kıfır Hacı Emmi'nin küfürlerinden keyif alırlardı. Yaşlılık yıllarında gözleri az görmeye başlamıştı. Mucur'dan birkaç arkadaşla İlicek'teki kahveye, Haşim'in kahvesine gitmiştik. Hacı Emmi de orada oturuyordu. Çaylarımızı içerken birisi beni göstererek "Hacı Emmi, bunu tanıyor musun?" dedi. Dikkatlice baktıktan sonra adımı söyledi. "O, bizim canım..." dedi. "Pekiii..." dedi o kişi, "öbürleri kim?" Hacı Emmi baktı baktı, sonra: "Ne bileyim...........................,hepsi kalın bağırsaktan çıkmış gibi." dedi. ( Tabi noktalarla belirttiğim yerde onun ünlü ayıp sözü var, yazmam mümkün değil.) Önce tuhaflaşan arkadaşlar, benim işaretimle bu sözlerin ciddiye alınmaması gerektiğini anlamış olacaklar ki sonra bastılar kahkahayı.
Mucur'da çalıştığım ilk yıllardaydı. Komşularla ailece sinemaya gittik. “Baba” filmi oynuyordu. Bu filmi kaçırmak istememiştik. O yıldan sonra küçük yerlerde sinema da kalmadı zaten.
Gece geç vakit karanlıkta eve dönüyoruz. Sonra ilköğretim okulu olan eski ortaokulun, yıllarca çalıştığım okulun yanına yaklaşınca karanlıkta güç bela yürüyen Hacı Emmi'yi gördüm. "Merhaba Hacı Emmi, nereye gece vakti böyle?" dedim. Şöyle bir baktı "Bizim Nasuh'un evine gidiyorum." dedi. "Gel, bize gidelim." dedim, kabul etmedi. Sonra duydum ki "Beni gördü de sahip çıkmadı." demiş. Hacı Emmi bu.
Kırk elli yıl önceki köy düğünlerini bilenleriniz vardır. Dört gün süren düğünlerde birkaç kez toplu yemek verilir. Çorba, bamya, biber dolması, pilav ve sulu köfte başlıca yemekleridir bu ziyafetlerin. Yere bir kalbur konur, üzerinde sini ve tek tas, tek tabak içinde gelen yemekler. Bu arada herkesin gözü de sulu köftededir. Sininin etrafında diz çökmüş beş altı kişi olur. Sıra köfteye gelince eğer sofrada Hacı Emmi varsa bir daldırır kaşığı köftenin yarısı gider. Hacı Emmi bir kaşık daha alınca diğer kişlere ne düşer siz düşünün.
******
Seni çok ciddiye almasalar da
Köyümün neşesiydin sen
Kıfır Hacı Emmi
Tek katırlı arabanla
Ağzından düşmeyen sigaranla
Kalın çerçeveli gözlüğünle
Ve de dokunmayan küfürünle
Anarız seni
......................................
Numan Kurt
1 Eylül 2009

    
   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YEŞİLLİKLER ÜZERİNDE KIRMIZI GELİNCİKLER

  Sabah erken yürürken kıyıda Deniz masmavi, hafif dalgalı Belli ki temizlemiş kendini bütün kış boyunca Güneş ısıtırken yeryüzünü Hafiften ...