14 Ağustos 2019 Çarşamba

ONLAR BU TOPLUMUN SÜLÜKLERİDİR




“İnsan tükenmez.” sözünü arkadaşlarımızla söyleşilerde de yazdığım yazılarda da zaman zaman kullanırım. Halk arasında da şöyle bir söz kullanılır. “Sen iyiysen herkes iyidir.” Bu ikinci sözün doğruluğu olaylara, durumlara göre değişir; ama yine de doğruluk payı çoktur.
Yaz aylarında yaşadığım Didim’de birkaç yıl önce okul arkadaşlarımdan Mehmet Durukafa ile buluştum. Ben, onun yazın Didim’de kaldığını bilmiyordum. Daha doğrusu nerede yaşadığını da bilmezdim. Okulda ayrı sınıflardaydık; ama bir tanışıklığımız vardı. Facebook sayfasında yaşadığı yer olarak “Didim” sözcüğünü görünce hemen mesaj yazdım. O gün buluştuk. Bu buluşmalarımız, sohbetlerimiz zaman zaman devam eder.
Mehmet arkadaşım geçen yıl beni başka bir arkadaşıyla tanıştırdı. Hasan Kartoğlu. Değişik konulardan söz ederken bilgisayarla ilgili bir konuyu sordum Hasan Bey’e. Kendisi de edebiyat öğretmeni, ama bilgisayardan da anlıyormuş. Hemen önündeki “laptop” denen bilgisayardan konuyu bana ayrıntılı anlattı. İlk buluşmamızdan, söyleşilerimizden sonra Mehmet bana şunları söyledi: “Hasan, kiminle ilgili olursa olsun kendisine söylenen sorunu çözmeyince rahat edemez.” Benim ilk tanışmadan sonra vardığım kanaat de buydu.
Geçenlerde Hasan Bey telefon etti. Bir çay bahçesinde buluştuk. Mehmet Durukafa bel rahatsızlığından İzmir’de tedavi olduğu için aramızda yoktu. Yine değişik konulardan konuşurken sözü benim yazılara getirdi, dedi ki;
“-Evet yazıların düzgün, akıcı; ama hep özel olanı, kendi yaşadıklarını anlatıyorsun, biraz da genele yönel. Değişik konuları yaz.”
Arkadaşım haklıydı. Ben de kendisine şunları söyledim:
“-Gerçi benim yazdıklarımın tamamına bakılırsa genel sorunları da işlediğim epeyce yazı var. Ben, öyle her konuda fikir yürütecek donanıma sahip değilim. Yazar, araştırmacı yazar da değilim. Yaşadıklarımı doğal olarak kolay yazıyorum. Anlattıklarım, bazı yazılarımda da belirttiğim gibi köyümün köy olduğu yıllardaki yaşayışı, kültürü, insanları; okul anılarım, tanık olduğum bazı olaylar, değişik olaylar karşısındaki duygu ve düşüncelerim.”
“-Yine de yazmalısın!” dedi Hasan Bey.
…..
Bugün pazar. Bazı yazılarımda belirttiğim gibi gazetelerin Pazar eklerini okumayı severim. İki gazete aldım. Birinin ekinde son yılların parlayan gazetecisi İsmail Saymaz’la bir röportaj vardı. Konu İsmail Saymaz’ın ülkemizdeki tarikatlarla ilgili kitapları, görüşleri, araştırmaları.
Okuyunca aklıma Hasan arkadaşımın söyledikleri geldi. Tarikatlar üstüne görüş bildirecek, yorum yapacak yetkinlikte değilim; ama bu gözü pek gazetecimizin söylediklerinden de yararlanarak bu yazıyı yazmaya karar verdim. Okuyunca sizler de şaşıracaksınız. Bu toplumun, dinin sülükleri olan tarikatların içyüzünü.
…..
Uzun yıllar bir Orta Anadolu kasabasında görev yaptım. Duyar ve üzülürdüm, o ilçedeki üst düzey bazı yöneticilerin, okul müdürlerinin, öğretmen ve memurlardan bazılarının otobüslerle bilmem neredeki şeyhin eteğini öpmeye gittiğini.
İzinden hiçbir zaman ayrılmayacağım Mustafa Kemal Atatürk, bu tarikatların çanına ot tıkamıştı, “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır.” diyerek tüm tekke ve zaviyeleri kapattırmıştı. Ne yazık ne acı ki onun kurup büyüttüğü bu Cumhuriyet; şimdi şeyhlerin, dervişlerin, meczupların, tacizcilerin cirit attığı ülke oldu.
Bizim öğrencilik yıllarımızda bu gericilik yuvalarıyla mücadele edilirdi. Konya Selçuk Eğitim Enstitüsü’nde okurken okula ilk yıl gündüzlü devam ettim. Oturduğum evin karşısındaki bir evde her gün uğultulu sesler geliyordu. Sonra öğrendik ki “Nurcular” denen grubun zikir toplantısı yapılırmış. Polis basmış ve hepsini götürmüş. Şimdi ise bir örümcek ağı gibi, içten içe zerk edilen bir zehir gibi yurdumuzun damarlarına işlemişler.
Ben, bu konularda bilgiç geçinip ahkam kesecek değilim; ama şuna inanıyorum, bu tarikatlar dine de zarar veren gericilik yuvalarıdır. Daima ileriyi gören Mustafa Kemal Atatürk bunları boşuna kapattırmamıştır. Daha fazla uzatmadan gazetedeki röportajdan bölümler aktarayım;
*Ülkemizde iki buçuk milyon insanın tarikatlarla ilgisi var, bunlardan bir milyonu aktif durumda. Bu da çok tehlikeli durum.
*Tarikatlara bulaşan insanlar dünyada eksikliğini çektikleri şeylerin şeyhler aracılığıyla gerçekleştirilmesini istiyorlar. Şeyhleri, mutluluğun aracı görüyorlar, cennete kavuşacakları söylemine kanıyorlar.
*Bu şeyh denilenlerin çoğu ilkokul mezunu, dini eğitimleri yok, Kuran’ı bilmezler. Çoğu oruç tutup namaz kılmaz.
*Ekonomik ve eğitim açısından toplumun en alt kesimi bunların müritleridir. Bu tam bir genelleme değil. Müritler arasında milletvekili, avukat, yargıç, iş adamları da var.
*Bir milletvekili, evinin altında hazine olduğunu cinlerin kendisine söylediğini anlatan şeyhe “Allah dostlarının bu gücü olduğuna inanıyorum.” diyerek tonla para kaptırıyor.
*M. Çalışkan adlı şeyhin sekiz karısından bir edebiyat, biri ilahiyat fakültesi mezunu.
*Türkiye’de otuz tarikat, dört yüz cemaat var. Sayıları giderek artıyor. Siyasette, iş, eğitim alanında etkinlikleri çok arttı.
*Fetö’den boşalan yeri dolduruyorlar. Kamusal alan onların isteklerine göre düzenleniyor.
*1950’den sonra giderek palazlandılar. Anlattıkları da din değil. Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre bir lokma, bir hırkayla yaşarken şimdiki şeyh bozuntularının yığınla şirketi, mal varlığı var.
*Yasal sayılmadıkları için yaptıkları hiçbir şey denetim altında değil.
Gazeteci İsmail Saymaz, o sözde şeyhlerden birkaçının adlarını da vererek yaptıklarını kısa kısa şöyle belirtmiş:
*Süleyman Işık: Evinin bodrum katına tekke kurdu, genç erkekleri istismar etti. Varlığını 19 yıl sürdürdü.
*Nevzat Açıkgöz: Cinlerin koruduğu defineyi çıkaracağını iddia ederek çok kişiyi dolandırdı. Bir milletvekilinden bu yolla bir milyon 520 bin dolar hortumladı.
*Uğur Korunmaz: Müritlerinin cennete gitme yolunun kendi odasından geçtiğini söyleyerek kadın-erkek ayırmadan onlarla cinsel ilişkiye girdi. Varlığını on altı yıl sürdürdü.
*Mustafa Çalışkan: Hırsızlık, çocuk istismarı gibi suçlardan ceza almış. Müritleri onu ceza evinde bile ziyaret etmişler. İlişkide bulunduğu kadınlar onun lehine ifade vermişler.
Bunlar, gazeteciyle yapılan röportajdan alıntılar.
Saymakla tükenmeyecek rezillikler. Bu ülkede yanmaz kefen satan “Cüppeli” namıyla bir rezilin on binlerce müridi varsa kime ne diyelim. “Eller aya, biz yaya” sözünün güzel yurdumuzda hayata geçirişi. Doksan yıl önce “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.” diyen bir lidere layık olamadık. Pek çok dünya ülkesi bilimde ve teknikte dev adımlarla ilerlerken biz “Şunu yaparsam orucum bozulur mu? Bu dünyada evlenmemiş kızlar öbür dünyada ne olacak?” gibi sorularla uğraşıyoruz. İşin tuhaf yanı da bunlara benzer saçma sapan soruları yanıtlayanların adlarının önünde de “Prof.” unvanı var.
…….
Beyinler yıkanıyor
O körpe, genç beyinler
Durmadan çoğalıyor
Her köşe başında “arka bahçe” saydıkları okullar
Güzel yurdumda
O pırıl pırıl genç beyinlerin
Bilime, tekniğe, akla, durmadan ilerlemeye
Çağdaş uygarlık düzeyine çıkmaya
İhtiyacı var
…………………………………………………
Numan Kurt
11 Ağustos 2019

YEŞİLLİKLER ÜZERİNDE KIRMIZI GELİNCİKLER

  Sabah erken yürürken kıyıda Deniz masmavi, hafif dalgalı Belli ki temizlemiş kendini bütün kış boyunca Güneş ısıtırken yeryüzünü Hafiften ...