27 Mart 2020 Cuma

SAZ DA “ÖFF!” ÇEKİYOR SÖZ DE














Türkülerimiz; özümüz, sesimiz, ağlatır da oynatır da. Hüzünlü, dertli türküleri dinleyince ya “Öff!” çeker ya da göz yaşı dökeriz. Peşinden bir de “Erik Dalı” gelirse başlarız oynamaya. İnsan olmanın özelliğidir ağlamak, gülmek, oynamak.
En çok sazın telinden çıkan ses dokunur bana. Bütün halk türküleri de sazla söylenir.
Bugün ünlü halk ozanı Ali Kızıltuğ'un bir türküsünü Koray Avcı'dan dinledim. Türkünün adı “Sen Gel Diyorsun” diğer söylenişiyle “Öf öff”. Daha önce de radyoda Ali Kızıltuğ'un sazından, sesinden dinlemiştim, ilgimi çekmişti. Ayrıca Cem Adrian da ayrı bir söyleyişle çok güzel yorumluyor.
Bu kez çok etkiledi beni. İçinde bulunduğum durumdan dolayı olmalı. Çoğunuz gibi evde kapalıyım. Kendimi oyalayacak bir şeyler bulsam da yazmak, çizmek gibi uğraşlarım olsa da sıkıldım iyice. Özgür olmanın değerini bir kere daha hem de çok iyi anladım. Sokağa çıkıp “Hey özgürlük!” diye Livaneli'nin kulaklarını çınlatasım geliyor.
Bu dokunaklı türkünün sözleri nasılmış merak ettim. Öyle dinleyince dertlendiren “Öf öff!” çektiren türkünün sözleri şöyle:

Aramıza girmiş dağlar, denizler
Gelemem diyorum, öf öf, sen gel diyorsun
Kar yağmış yollara örtülmüş izler
Bulamam diyorum, öf öf, sen bul diyorsun

Sanma bu sevgimiz, sence yaygara
Ne dertler bıraktın, öf öf, hep sıra sıra
Sen yoksun ya böyle ıssız Ankara
Duramam diyorum, öf öf, sen dur diyorsun

Esiyor başımdan kavak yeli
Kapladı gönlümü, öf öf, bir sevda seli
Her gün ağlıyorum gittin gideli
Gülemem diyorum, öf öf, sen gül diyorsun

Kızıltuğ'um baharımı yazımı
Hangi kalem yazmış, öf öf, benim yazımı
Dert ortağım olan dertli sazımı
Çalamam diyorum, öf öf, sen çal diyorsun

Dokunaklı sözler, türkünün öyle bir tınısı var ki siz de söyleyenle birlikte “Öf öf!” çekiyorsunuz. Her ne kadar türküdeki dizeler anlattığı konu yönünden bizim içinde bulunduğumuz durumla ilgili olmasa da dokunaklı söyleyiş, daha doğrusu işin “Öf öf!” kısmı gün boyunca sıkıntıdan “Öf!” çeken halimizle tam örtüşüyor.
Siz her gün belli saatte evden dışarı fırlayın, istediğiniz gibi gezin tozun, arkadaşlarla buluşun, söyleşin, kahveye gidip okey oynayın, ara sıra torunu alıp gezdirin daha bilmem neler yapın, bir gün hiç akla gelmeyen bir neden yüzünden “Siz, altmış beş yaşını geçenler, bundan sonra sokağa çıkmayacaksınız!” desinler. Ne kadar süreceği de belli değil. “Bu yasak …. kadar sürecek.” deseler ona da razıyız. Öyle olmayınca da bize gün boyunca birkaç defa “Öf!” çekmek düşüyor. Bir de “Sabır sabır!” demek.
Ali Kızıltuğ, bu türküsünde sevdiğine kahırlanıyor. Her dörtlüğün sonunda “Sen … diyorsun” diyerek sitemini söylüyor. Biz bu ev tutukluğunda “Öf!” çekerken kime serzenişte bulunalım?
Sazın sesi, türkünün sözleri bir başka vuruyor insanı. “Ah.” diyorum, “şöyle güzel bir sesim olsaydı da ben de bu türküyü ya da başka türküleri kucağımda sazımla çalıp söyleseydim.Öner Pehlivan kulakların çınlasın.
Biri demiş ki şu ünlü “Ekşi Sözlük”te: “Net olarak söylüyorum, dinlemeyin. böyle türküler yasaklansın. (!) “ Türkünün dokunaklı oluşu, “Öf!” çektirişi arkadaşımıza bu ironi içeren cümleyi söyletmiş.
Ben, Ali Kızıltuğ yazdığı biçimde yazamasam da kendi yazış biçimimle içinde bulunduğumuz “Öf öf!” durumunu dizelere dökmek istedim.

Yirmi birinci yüz yılın ilk çeyreğinde
“Ne belaymış kardeşim, nasıl virüsmüş bu?” diye diye
Günlerdir tutukluyuz
Evlerimizde

Şimdiki gençler gibi rahatına düşkün değiliz biz
Ne sıkıntılar, zorluklar yaşadık bu yaşa kadar
Ama bu işte inanın
Bir tuhaflık var
Neymiş, bu virüs altmış beş yaşı geçenler için
Tehlikeliymiş, ölümcülmüş
Onun için getirlmiş bu yasak
İyi, kabul
Sağlık için boynumuz kıldan ince
“Faydası yok bu eve tıkılmanın” diyoruz
Sokakta gezen taşıyıcı bunca insanı görünce

Çözüm mü ne
Sokağa çıkma yasağı getireceksin belli bir süre
Herkese
Kim hasta kim değil testten geçirip
“Haydi defol!” diyeceksin
Bu baş belası virüse
Şakaya gelir yanı yok bu işin
Batı'nın gelişmiş ülkeleri de baş edemediler
Çok insan yitirdiler

Türküyü dinleyip “Öf öf!” çekerken
Hayrullah'tan bir telefon
“Şefim ne yapıyorsun, durum nasıl?”
“Ne olsun Hayro! Bildiğin gibi
Senin alışverişi kim yapıyor
Dışarıdan mı getiriyorlar ekmeği?”
“Evet, sen nereden aldırıyorsun?”
“Bak, açık ekmek tehlikeli olur, un aldır, hamur yoğur.
Bazlama, gözleme yaparsın
İçin rahat keyfine bakarsın"
“İyi dedin, pek severim hamur yoğurmayı
İnan şimdiden sıvadım kolları”

Gülüştük, konuştuk
En azından bir süre “Öf öf!” demeyi unuttuk
Ivır zıvır eğlence programları izliyorum
Artık televizyonda
Moral sıfıra düşüyor
Anlatılanları dinleyince pek çok kanalda

Bilmem ki bu “Öf öf!”ler ne zaman bitecek
Bizim gibi yaşı altmış beşi geçenler
Sokaklara çıkıp
Şöyle bir “Yaşasın özgürlük” diyerek
“Oh!” çekecek

***
“Öf, öööf”lü günlerin bitmesi dileğiyle...
.....................................................................................
Numan Kurt

SİYAH BEYAZ FOTOĞRAFLAR / NELER NELER ANLATIRLAR (2)




Merhaba
Evde kaldığımız şu günlerde güzel, esprili paylaşımlar yapıyor bazı arkadaşlar. Mehmet Alper, mercimek ayıklarken, Servet Sayın, çığırtma kızartıyor. Sıkıntıdan patlamaktansa iyi ediyorlar. Şimdilik o işlere bakmasam da ben de eski okul fotoğraflarına bakıp duygularımı yazıyorum. Yakında o işlere de sıra gelecek.
Umarım bu zor günlerden zarar görmeden, sağ salim, mutlulukla çıkarız.
............................................................................

1. FOTOĞRAF
Bir akşam
İki etüt arasında
Bizim sınfta, 6-A'da
Oturmuşuz sıralara
Naci İşiten'in elinde cümbüş
“Bahriye Çiftetelllisi” çalıyor
Ama biz “cümbüşte” değiliz
Sanki hepimiz efkarlı, hepimiz yasta
Bizim sınıftan olmayan üç kişi var aramızda
Naci, Kore Yavuz ve Yaşar Başeğmez
Soy adı gibiydi Yaşar
Erken veda etmiş dünyaya duydum
Naci nerelerdedir bilmiyorum
Kore'yi, şimdiki adıyla Koray'ı her görüşte buluşmalarda
Mutlu oldum
Sırayla
Yekta, Aydın, Ahmet, Dursun, Selahattin, Cavit, Faik, Mehmet
Oturmuşuz üstü çizili sıralara
Soy adı “Geçgel”di Cavit'in
O da uymamış soy adına, erken gitmiş
Şimdi hep yetmişlik dedeler olduk
Biz yaşayanlar
Elli yıl sonra da olsa bir kısmımız
Birbirimizi bulduk
Eve kapandığımız şu günlerde
Bana bu dizeleri yazdırıyor
Elli yıl öncesinden kalan
Bu hatıralar
...................................
2. FOTOĞRAF
Kim akıl etti, kim düzenledi o zaman
Unutturmadı arkadaşlarımı bana bu fotoğraf
Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu
Yıl 1969
6-A sınıfı
Tam kırk dört kişiyiz
Ne kadar da gençmişiz
Sıralanmışız ak kağıt üstüne
En başta öğretmenlerimiz, emek verenlerimiz
Tek tek yeniden baktım hepsine
Asım Bayık, Mehmet Kılıçaslan, Erdal Güzelküçük,
Hatice Aktaş, Muzaffer Abalı, Kezban Altın, Ahmet Çelebi, Kazım Bağdat
Beklememişler
Elli yıl sonraki buluşmalarımızı
Veda etmişler bize
Yaşayanların çoğuyla buluştuk şimdi
İçimizde elli yılın özlemi
Her buluşmada mutluluğu yaşadık
O yıllarda varamadığımız arkadaşlığın tadına
Şimdilerde vardık

.......................................
Numan Kurt
27 Mart 2020


YEŞİLLİKLER ÜZERİNDE KIRMIZI GELİNCİKLER

  Sabah erken yürürken kıyıda Deniz masmavi, hafif dalgalı Belli ki temizlemiş kendini bütün kış boyunca Güneş ısıtırken yeryüzünü Hafiften ...