12 Nisan 2019 Cuma

YOL ÜSTÜNDE GÜZEL BİR YER/ BİR GÜZEL İNSAN






                                                       
                                                                                                
(Bu yazı bir reklam yazısı değil, dost insan Tevfik Dündar'a teşekkür yazısıdır.)
***
"İnsanlar vardır; sakin akan bir dere
İnsanı rahatlatır, huzur verir gönüllere
Yanında olmak başlı başına bir mutluluk
Sesinde, görüntüsünde tatlı bir durgunluk
İnsanlar vardır; çeşit çeşit, tip tip
Her biri başka bir karaktere sahip
Görmeli, incelemeli, doğruyu bulmalı
Her şeyden önemlisi insan, insan olmalı
İnsanlar vardır; berrak, pırıl pırıl bir deniz
Boşa gitmez ne kadar güvenseniz
Dibini görürsünüz her şey meydanda
Korkmadan dalarsınız, sizi sarar bir anda
İçi dışı birdir çekinme ondan
Her sözü içtendir, her davranışı candan"
Bu dizeler Can Yücel'in "Dostluk" adlı şiirinden alınmıştır. Benim yazımda anlatacağım kişiyi Can Yücel, o usta kalemiyle şiirinde anlatmış.

***
Ne güzel baharın gelişi
Ne güzel dost insanlar tanımak
Ne güzel nisan yağmurlarının sesini dinlemek
Ve yaşamın güzelliğine şükredercesine
Nefes almak
Bir süre yazmaktan uzak kaldım. Konu kıtlığından mı? Hayır. Yaşadığımız her an yazı konusudur. Yeter ki siz anlatmak isteyin. Yolculuk, iki gün yol üzerinde konaklamamız bana “Bu yaşadıklarımı anlatmazsam olmaz!” düşüncesini verdi. “Haydi anlat bakalım!” dedim, başladım yazmaya.
Birkaç yıl önce ilginç bir tanışma öykümüzü anlatmıştım. “SİZİ BİR YERDEN TANIYORUM” başlığıyla paylaştığım bu yazıda birbirimizi facebookta tanıdığımız arkadaşla, akla gelmeyecek bir yüz yüze karşılaşmamızı konu etmiştim. Bugün de yine güzel bir insan, daha yüz yüze tanışmadığımız hayat dolu bir insan olacak yolculuk öykümün içinde.
Yıllardır baharın geldiği, doğanın uyandığı bu aylarda bozkırdaki köyümü, o yöreyi dolaşır; arkadaşlarımı, yakınlarımı görürdüm. Ekinlerin yeşerdiği, kır çiçeklerinin halı deseni gibi toprağı kapladığı, kırk ikindi yağmurlarının başladığı nisanda bu yıl gerçekleştiremedim bu yolculuğu. Yazacağım yol öyküsünde “Gittim, gördüm sılayı.” diyemedim.
Beş yıldır altı ay Ankara’da, altı ay Didim’de yaşayan biriyim. Havası, doğası hele de denizi güzel Didim’e yolculuk da bu ayda başlar. Artık gece yolculuğunu gözüm kesmediği için geride kalan beş yılda hep sabahın beşinde, altısında çıkmışımdır yola.
Bu yıl da öyle oldu. Daha güneş doğmamıştı Ankara’dan yola çıktığımda.
İlk mola Sivrihisar’a yaklaşırken. Kahvaltı molası. Kara kayalıkların eteğindeki Sivrihisar’a varmadan babamın memuriyeti dolayısıyla üç yıl kaldığı Dümrek köyü gelir aklıma. Hep uğramak isterim o köye; ama elli yıl geçmiş aradan. “Şimdi varsan köye, kim tanır seni?” diye düşünürüm. Ben o yıllarda okul tatil olduğunda giderdim o köye. Nedense yoldan epeyce içerİde kalan o köy yakınından geçerken bir hüzün kaplar içimi.
Bu yıl Afyon’a uğrayacağız. Güzel insan tükenir mi? Yöremin, Anadolu’mun bir güzel insanı da orada yaşıyor. Adı Tevfik Dündar. Kendisini hiç görmedim daha. “Görmedin de kardeşim ne övgüler dizip duruyorsun?” diyebilirsiniz. Ben Tevfik Bey’i övmüyorum, gerçeği yazıyorum. Bir insanın “insan” olduğunu anlayabilmek için davranışlarına bakmak gerekli, kaşına gözüne, boyuna posuna değil.
Yazılarımı ilgiyle izleyen, o yazılarda kendi yaşadıklarını bulan, yöremizin havasını alan Tevfik Bey’le facebook arkadaşı olduk. Yaptığı yorumlarla, sayfasındaki paylaşımlarıyla tanıdım onu.
Gün geldi bu hoş gönüllü arkadaşımızın Afyon’da kaldığını, orada termal işletmeciliği yaptığını öğrendim. Ara sıra düşünürdüm “Şu candan arkadaşın yeri Didim’e giderken yolumuzun üstündeyse uğrayıp bir kahvesini içeyim.” derdim kendi kendime. Tevfik Bey de anladığım kadarıyla konukseverlikte vur deyince öldüren anlayışta bir insan. Başkalarını mutlu etmek ona da mutluluk veriyor. Vardır böyle insanlar, kelaynak kuşları gibi kalsalar da nesilleri tükenmedi daha.
Şöyle yazdım Tevfik Bey’e “Biz Didim’e giderken uğrayacağız. Hem sizinle tanışmak, kahvenizi içmek hem de müşteri olarak üç gün kalmak istiyoruz.” Hemen cevap geldi, “Yeriniz ayrıldı hocam.”
Ankara’dan yola çıktığımızda saat sabah 6.30’du. Sivrihisar molasından sonra ver elini Afyon. Balat ilçesini geçtik, Köroğlu Beli’ne çıkan ilk rampada yol alırken arabada acayip bir koku. Gaza basınca kilometre yükselmiyor. “Eyvah balatalar gitti.” derken o anda karşımıza çıkan “cep” diye adlandırılan araç park yerine girdik. Koku çok rahatsız ediciydi. Ben önce bu durumu yükün çok oluşuna yordum. “Bu kadar yüke ne gerek var? Sana çok söyledim. Bu araba bu yükü çekmez.” diye eşime söylendim durdum.
Darda kalınca çare tükenmez. Eşimin telefonundaki internetten yol yardımı telefonunu bulduk. Bir saat içinde Afyon’dan çekici geldi. Konuşkan, cana yakın bir şoför. Biz arızanın yükten olduğunu düşünürken o “Yükle hiç ilgisi yok, debriyaj baskı balatası ömrünü tamamlamış.” deyince eşim rahatladı, suçu üzerinden atmanın rahatlığını yaşadı.
“Çekiciye binmek de varmış hayatta.” diye konuşurken şoföre:
“-Servise mi, başka bir ustaya mı gidelim?”dedim.
“-Sen bilirsin amca, nereyi istersen.”
“-Pekiyi tanıdığın güvenilir bir usta var mı?”
“-Olmaz mı, bu işin içindeyiz, sizi Nebi Usta’ya götüreyim.”
Ayrıntılara girdikçe bu yazı bitmez. Hep derim ya “İnsan tükenmez.” Güler yüzlü, genç, neşeli, esmer bir usta karşıladı bizi. Konuştuk, anlaştık. İkindi üzeri arabayı teslim edeceğini söyledi. Bu arada “Bu kadar eşya yüklenir mi bu küçücük arabaya?” diye eşimi telaşlandırmak için şaka da yaptı. Ticarette güler yüzlü, güvenilir olmanın gereğini iyi anlamıştı bu genç tamirci.
Atladık taksiye. Tanışıp görüşmenin heyecanını duyarak doğru “DÜNDAR TERMAL TESİSLERİ”ne. Resepsiyonda oturan genç Tevfik Bey’in Antalya’da olduğunu söyledi. Bizi dört gün misafir etmek için yer ayırtmış. Delikanlı bana Tevfik Bey’in kartını verdi. Telefonla görüştük.
“-Antalya’dayım hocam, özür dilerim oğlumun bir işi için buraya gelmek zorunda kaldık. İnşallah bir gün görüşürüz. Siz rahatınıza bakın.” dedi.
Tevfik Bey dört gün için yer ayırmıştı; ama arabamızda yükün çokluğu, yolun uzunluğu, taşıdığımız yiyecek cinsinden öteberinin bozulmaması için biz iki gün kaldık.
Resepsiyona ilk girdiğimde duvarda bir gazete kupürü çerçevelenmiş asılmıştı ve şöyle yazıyordu. “Şifa bulduğu yere termal tesisleri kurdu.” Bunun hikâyesini de umarım bir gün kendisinden dinlerim.
İnanın reklam yapmıyorum. Şahane bir yer dinlenmek için. Ayrı dubleks villalar. İçinde havuz, sıcak su, jakuzi. Her taraf tertemiz, sessiz sakin. İki gün dinlendik. Tüm arkadaşlarıma da öneriyorum, gidin, çok seveceksiniz orayı.
Bizim insanımızın konukseverlik özelliğini içinde heyecan duyarak taşıyan Tevfik Dündar arkadaşıma da teşekkür ediyoruz. Ne diyeyim sağlığı, neşesi sevdikleriyle birlikte hep yerinde olsun.
“Bir gün mutlaka bu hoş gönüllü insanla tanışırız.” düşüncesiyle çarşamba sabahı çıktık yola. Afyon’dan Denizli’ye kadar ara ara olsa da Denizli’den sonra hiç kesilmeyen yağmur… Doğa yeşile bürünmüş. Yağmur da bir ayrı yıkıyor doğayı. Bu bahar ayında bereket fışkırıyor sanki topraktan. Memlekete baharı getirmek istemeyenlere inat yurdumun dağlarına, ovalarına tüm güzelliğiyle gelmiş bahar. Ne hinlik düşünürlerse düşünsünler kentlerine de gelecek, geliyor bahar.
Güzel dostlarım, arkadaşlarım oldu. Birçoğunu henüz tanımasam da yüz yüze görüşemesek de. Emeklilik uğraşısı olarak kendimce yazdığım yazılar, çizdiğim kara kalem resimler aracılığıyla dost, arkadaş defterimin sayfaları çoğaldı. Ve ben hep şuna inandım: Ön yargılardan uzak, hep dostça bakarak tanımak gerekir insanları.
Uzanır gider
Ama bir yerde tükenir yollar
Oysa
Şöyle bir bakın çevrenize
Ne çok tükenmeyen güzel insan var
Yeter ki sizin yüzünüz gülsün
İçinizde sevgi
İçinizde hoşgörü
İçinizde arkadaşlık, dostluk heyecanı olsun
…………………………………………………………………………….
Numan Kurt
13 Nisan 2019


YEŞİLLİKLER ÜZERİNDE KIRMIZI GELİNCİKLER

  Sabah erken yürürken kıyıda Deniz masmavi, hafif dalgalı Belli ki temizlemiş kendini bütün kış boyunca Güneş ısıtırken yeryüzünü Hafiften ...