9 Temmuz 2016 Cumartesi

BÖLÜK PÖRÇÜK (4)



Boynumuzda örgü çanta
Ayağımızda lastikten “soğukkuyu” ya da “cıslavet” ayakkabılar
Gitmek için köyün öbür ucundaki okula
Kış günleri
Üç beş çocuk düşerdik yola
Dışarda keskin bir ayaz
Bir de şimdilerde hiç yağmayan diz boyu kar
Elimiz, yüzümüz soğuktan kıpkırmızı
Sınıfta kırık dökük
İçinde çoğu zaman tezek yakılan
Soba var
O da sabahları ellerimizi ısıtacak kadar
Kalorisiz kokulu yakıtıyla yani tezekle
Günde bir kere yanar
Boynumuza astığımız
Anamızın çorap ördüğü iplerden artan kırıntılarla örülmüş
Çantamız ayrı bir âlem
Neler mi var içinde
Önce Alfabe, birinci sınıfta
Ve yanında kenarı buruş buruş defter
Silmekten çok karalayan, sayfa yırtan sert silgi
Serçe parmak boyunda
Ucu ekmek bıçağıyla açılmış
Bir kurşun kalem
Yıl sonuna doğru çantaya bir kitap daha gelir
Hayat Bilgisi
Okuma yazma, matematik tamam
Ama o yaşlarda da olsa
Hayatı öğrenmeye başlamak gerekir
İşte çocuk yaşımızda bize hayat dersini bu kitap verir
Okul, Cumhuriyet’in ilk yıllarında
Pek çok köye yapılan
İki sınıflı, taştan örme, çatılı bir bina
Bir yanında ufacık lojman
Diğer yanında birinden diğerine geçilen iki sınıf
Ne zaman erirse kar
Köyün içi baştan aşağı çamur
Öyle ağırlaşır ki ayağımızdaki “soğukkuyu”lar
Bakarsın koşup giderken
Çamura saplanıp kalır
Siyah önlük, beyaz yaka
Adı böyle ya okul giysilerimizin
Bizim önlükler siyah da değil boz
Yakamız mı; beyaz, ama bezden değil naylondan
Burunlar silinmiş önlüğün kol uçlarına
Kar erir, çamur gelir
Çamur biter, her taraf un ufak toz
Çalınca teneffüs zili
Atarız bağıra çağıra kendimizi kuru toprak bahçeye
Futbol oynarız çaputtan yapılmış topumuzla
Bazen testi kırıklarını kayarak üst üste
Dalarız adını unuttuğum başka bir oyuna
Zili unutur, gecikiriz derse arkadaşlarımızla
Ben en çok da “mendil kapmaca”yı severdim
Öyle verirdik ki kendimizi bu oyunlara
Yorgun, bitkin dönerdik akşamları eve
Üst baş toz
Bir de analarımızdan azar yerdik
Okul dışında da oyunlarımız çelik çomak
Ya da bizim “tame” dediğimiz “teğme”ydi
Ölo'nun Derviş amcanın getirdiği meşe değneklerle
Oynarken bu oyunu kendimizden geçerdik
Kasaba bile görmemiş köy çocuklarıydık
Baharda çiğdem kazardık tarlalarda
Yaz gelince de kırlarda çalık
Zehirli mi değil mi bilmeden
“Göbelek” dediğimiz mantar toplardık kırlarda
Örgü çantamız kalınlaştı dördüncü sınıftan sonra
Hayat Bilgisi’ne eklendi
Tabiat Bilgisi,Tarih, Coğrafya
Okulda hademe ne gezer
Nöbetçi kalır üç beş öğrenci
Sınıfları süpürürler, toz duman havada
Karne alırdık yılda iki kez
“Hal ve gidiş” diye bir bölüm vardı dersler arasında
Biz o kısma “Halva gidiş” dediğimiz için
Ne olduğunu anlayamamıştım yıllarca
Altı gün “pancar tekleme”ye gitmiştim
İlkokulu bitirdiğim yıl
Altmış lira kazanmıştım
Günlüğü on liradan
Ortaokulda harçlık olacaktı
Beş kuruş harcayamazdım
Haftalarca sakladığım
Kıyıp “şekersucuğu” bile alamadığım bu paradan
Heyecan sarardı yirmi üç nisanlarda
O küçücük dünyamızı
Köylü de toplanırdı bayram yerine
Şiirler okunur, konuşma yapılır
Ağızda kaşıkla yumurta taşıma
Çuvalla yürüme, yoğurt yeme yarışları oynanırdı
Seyrederken bağırır çağırırdık heyecandan
Ve de düğünlerden başka bir de bu eğlencesi olan
Ak bürgülü köy kadınları
Seyrederlerdi kenardan
Bir akşam döndüğümde eve tarladan
Kalınca bir kitap geçti elime
Adını bile öğrenemedim
Yırtılmıştı ilk üç beş sayfası
Okumaya başladım gözümden uyku akarak
Yırtılmayan ilk sayfanın üstünde
Gördüm ki
“İnce Memed”miş adı
Okudukça dostum oldular
“Memed, Hatçe, Döne Kadın”
“Abdi Ağa” da baş düşmanım
İşte bu roman
Okumada benim ilk göz ağrım
Torunum vardı dört gündür yanımda
O da gidiyor şimdi ilkokula
Bizden de yüz buluyor ya
Elinde tablet bilgisayar
Uğraşıyor hiç anlamadığım oyunlarla
İnsanoğlu yerinde çakılıp kalacak değil ya
Değişecek elbette pek çok şey
Hayat akıp giderken
Ben
Şöyle bir “zaman yolculuğu”na çıkıp
Anlatmak istedim yaşadıklarımızı

……………………………………………………………………
Numan Kurt
9 Temmuz 2016

YEŞİLLİKLER ÜZERİNDE KIRMIZI GELİNCİKLER

  Sabah erken yürürken kıyıda Deniz masmavi, hafif dalgalı Belli ki temizlemiş kendini bütün kış boyunca Güneş ısıtırken yeryüzünü Hafiften ...