1 Haziran 2019 Cumartesi

"BİR, İKİ, ÜÇ, DÖRT / HER ŞEY SAĞLIK İÇİN"







Yaşamak ister insan
Günün, anın içinde
Farkında olmadan akıp giderken zaman
Onu yeme, bunu içme
Şu kadar adım atmalısın her gün
Anlatırlar, anlatırlar
Yaşlandıkça bir çaba sarar bedeninizi, beyninizi
İyi, her şey güzel de
O son bir gün gelecek
Bırakın parayı pulu, doyuracak kadar olsa yeter
Dostlarınız olsun, arkadaşlarınız olsun, sevenleriniz olsun
Bir de
Ayakta kalayım yaşadığım sürece
Hani demiş ya şair
“Gün eksilmesin penceremden”
Böyle bir yazı başlığı size tuhaf gelebilir. Yarım saatlik yürüyüşten sonra her sabah bir saat süren beden hareketleri bitince söylüyoruz bu sözleri. Alkışlarla da bitiriyoruz.
Geçtiğimiz yıllarda duymuştum. Didim’in Çamlık adıyla anılan yerinde öğretmenler eşliğinde spor yapıldığını. Evime biraz uzak olduğu için pek ilgilenmemiştim. Bu yıl nisan başında Didim’e geldim. Beklenen hava sıcaklığı henüz yoktu. Bir gün sabah erken saatlerde o Çamlık yöresinden geçerken uzayıp gitmiş sıralı ağaçların arasında çok sayıda insanın spor yaptığını gördüm. İlgimi çekti. Arabayı durdurup bir süre seyrettim. Hareketleri sesi gür çıkan öğretmene uyarak yapanlar orta yaş ve üzerinde insanlardı.
“Yarıdan başlayarak ben de geleceğim.” dedim kendi kendime. Hani bizim Anadolu’da bir söz vardır. Başkalarının yaptığı bir davranışı, işi kendimizin de yapabileceğimizi belirtmek için lafın gelişi “Ben, kimin kızından kötüyüm?” deriz ya! Benim için de öyle oldu.
Değişik zamanlarda yürüyüşler dışında spordan uzaktım.
Mucur Ortaokulu’nda çalışırken kısa dönem askerlik yasası çıktı. Dört ay temel eğitim yapacak, yedek subay olarak terhis olacaktık. 1975 yılında okuldaki on üç kadrolu branş öğretmeninden yedi kişi askere gitmiştik. Okulda kalan arkadaşlarımızdan dördü kadın arkadaşlarımızdı, diğer ikisi de askerliğini yapmıştı. Askerlik anılarına başlarsam işin içinden çıkamam. Sadece demek istediğim şu: O süre içinde her sabah, tüfekli tüfeksiz spor yapmıştık. İşin doğrusu on beş kilo vermiştin, boynum da epey incelmişti. Dediğim gibi o kısa dönem askerlikten sonra ara sıra yürüyüşlerin dışında sporla fazla ilgim olmamıştı.
“Kırkından sonra saz çalma”nın zorluğu gibi altmış sekin yaşında da kalaslaşmış vücudu yumuşatmak epey zaman aldı.
Sabah 7.15’te evden çıkıyorum.
Yarım saat Çamlık’ta, o sıra sıra dizili, uzayıp gitmiş ağaçların arasında o baştan o başa yürüyorum.
Beş on dakika aletli çalışma, pedal çevirme vs….
Saat 8.00’de beden hareketleri için toplanma.
İki spor öğretmenimiz var. Bir hafta biri, bir hafta diğeri yaptırıyor hareketleri.
Şöyle bakıyorum etrafıma doksan yüz kişi var. Çoğunluk emekliler, orta yaşın üstündekiler. Yıpranmış vücutları sona yaklaşırken yenilemek, göbekleri eritmek istiyorlar. Gençler az; çünkü onların çoğu çalışıyor.
Yerinde sayma, sağa sola, yukarıya zıplama gibi ısınma hareketlerinden sonra öğretmenimiz bağırıyor.
“-Günaydın arkadaşlar! Sağlığımız için sporumuza başlıyoruz. Gününüz sağlıklı, mutlu geçsin.”
Spor, benim önceleri çok zorlandığım bir hareketle başlıyor. Sağ ayak kaldırılıyor, sol ayak üstünde dikilerek sağ ayak sağa sola, ileri geri çevriliyor. Zamanla bu hareketi yaparken ayakta durmayı becerebildim.
Yapmakta zorlandığım diğer hareket ise kolların iki yanı açarak o şekilde durabilmek. Bir süre sonra omuz ve kollar sızlamaya başlıyor. Öğretmenin ifadesine göre bu sızıyı duyanlarda kireçlenme var.
Bir saat boyunca vücudun bütün organlarını çalıştıran hareketler yapıyoruz. Giderek ter atmaya başlıyoruz.
Bu hareketler başladıktan bir süre sonra da beyaz köpek gruba katılıyor. Benden önceki sırada, öğretmenin yanında hareketleri yapan İlhan adındaki arkadaşımızın yanına geliyor kafasını, kuyruğunu sallayarak. “İşte geldi senin arkadaş!” diyorlar. İlhan Bey, onun kafasını okşuyor ve kısa sürede yakınına yatırmayı başarıyor; yoksa hareketleri yapamayacak.
Geçenlerde bu beyaz, uysal köpek yolunu şaşırmış olmalı başka bir arkadaşın yanına gitti. O arkadaş da İlhan Bey’le yakın dost olmalı ki patlattı espriyi:
“- Haydi haydi, bak baban orada onun yanına git!”
Kahkahalar yükseldi.
Kahkaha attıran bir espriyi daha anlatmalıyım. Birkaç hareketten sonra öğretmen ara ara, rahatlatan “kıvırma hareketi”ni yaptırıyor. Ayakta sağa sola kıvırtıyorsunuz. Bu hareketi yaparken bir arkadaş şöyle dedi:
“-Yahu hocam, bu hareketi çok yaptırmayın, alışkanlık yapıyor. Geçenlerde İstanbul’da arkadaşlarla yürürken kıvırtarak yürümeye başlamışım. Bana bakıp ‘Didim’den mi geldin?’ dediler.”
Bunlar da işin keyifli yanları.
Vücudun her yanını çalıştıran bu hareketler bitince yürüyüş sayısı saymaya başlıyoruz;
“Bir, iki, üç, dört
Bir, iki, üç, dört
Her şey sağlık için
Her şey sağlık için”
Ve alkışlarla bitiyor o günkü sporumuz. Bizi neşelendiren bir olay da biz böyle bağırıp sayarken kadrolu beyaz köpeğimiz de kalkıp başlıyor havlamaya. Güzelliği hedeflersen elbette her şey güzel olur. Güzel ülkem için de her şey güzel olmalı. Ne var paylaşamadığımız? İnsanları bu kadar kutuplaştırmanın, zıtlaştırmanın anlamı yok.
Yaz boyu bu spora devam etmek kararındayım. Günlük yaşantımın tekdüzeliğini değiştiren spor yapma konulu yazımı Can Yücel’in o doyulmaz söyleyişteki şiiriyle bitiriyorum.
“Varsın çorbanın tuzu az gelmiş olsun
Varsın pilav biraz lapa olsun
Varsın en sevmediğiniz yemek kereviz olsun masada
Sofranızda SEVGİ var mı, ondan haber verin
Tadına var akşamının
Gece, evinde dostların olsun
Sohbet edecek birileri olsun
Arkadaşım hayat bu
Daha ne olsun
Ama en önce ve illaki SAĞLIK olsun”
Sağlıklı yıllar, mutlu bayramlar.
……………………………………………………………………
Numan Kurt
1 Haziran 2019

YEŞİLLİKLER ÜZERİNDE KIRMIZI GELİNCİKLER

  Sabah erken yürürken kıyıda Deniz masmavi, hafif dalgalı Belli ki temizlemiş kendini bütün kış boyunca Güneş ısıtırken yeryüzünü Hafiften ...