1 Ağustos 2021 Pazar

"ARTIK BİSİKLET İSTEMİYORUM DEDE"



Siz hiç duydunuz mu o melodiyi
Hoş sesler gelir ormanda
Yaprak hışırtısıdır
Kuş ötüşüdür, börtü böceğin
Ya da yükseklerden akan suyun sesidir
Esen rüzgarda
Ağaç yandı, evcili, yabanisi hayvanlar yandı
Böcek, çiçek yandı
Yürekler yandı
Ve küçük kızın bisikleti yandı
Gördüm fotoğrafta küçük kızı da bisikletini de
Sanki bir yangın daha vardı
O meleğin gözlerinde
***
“Bu işte bir terslik var.” deseniz de yalan yok. Araba sürüyorum; ama bisiklet sürmeyi bilmem ben. Köyümüz çok düz bir arazide kurulu; ama nedense benim çocukluğumda köyde hiç bisiklet yoktu. İlçeye giden yolu bizim köyün içinden geçen göçmen köyü Yurtyeri'nde ise çok sayıda bisiklet vardı. O köylüleri bisiklet üzerinde gelip geçerken çok görürdük.
1960'lı yılların başında Nevşehir'de ortaokul okurken bisiklet kiralayan bir yer vardı. Arkadaşlarımızın çoğu bisiklet sürmeyi düşe kalka orada öğrenmişlerdi. Diyeceksiniz ki “Kardeşim sen de öğrenseydin ya!” Haklısınız, şimdi buna da şöyle bir gerekçe bulayım. O bisikleti kiralayacak param olmadı. Ağabeyime gelen harçlıktan bana haftada bir kez gidebileceğim sinema parası düşerdi. Ola ki fazlası geçti elime ya fırından sıcacık Nevşehir simiti alırdım ya da bir lokanta da bir tabak kuru fasulye yerdim. İkinci sebep olarak da düşüp yaralanma korkusu ya da o konuda beceriksizlik olarak söyleyebilirim.
Sonraki yıllarda zaman zaman bisiklete binme denemelerim oldu. “Bisikleti yürütünce tekerlek ne tarafa giderse o yöne kıracaksın yönünü.” gibi yönlendirmeler alsam da son olarak eniştenin ardiyesinde binmeye çalıştığım bisikletle bir sakatlık geçirince orada kaldı benim bisiklet sürmeyi öğrenme çabalarım.
Türkiye'de sanıyorum en çok bisiklet Konya'dadır. Görenler bilir, kent çok düz bir yerleşim yeridir. Ortasındaki Alaattin Tepesi, bildiğim kadarıyla sonradan yığmadır. Yüksek okulu orada okuyan biri olarak bisiklet sürmeyi öğrenememişsem bu beceriksizlik ya da isteksizlik yalnız bende olmalı.
***
Yurdumun cennet köşelerinde, çok sayıda yerde aynı günde pek çok orman yangını çıktı. Televizyonlarda bu yangınları izlerken gerçekten bizim de yüreğimiz yandı. Yangınların söndürülmesi konusundaki hazırlıksızlık, hem yangınların uzun sürmesine hem de can, mal kayıplarına sebep oldu.
Beni en çok etkileyen fotoğraflardan biri de bu küçük kızımızn yana bisikletine bakışını görüntüleyen fotoğraftı.
Ağaçlar, otlar, çiçekler, böcekler, hayvanlar ve de evler içinde yaşanmışlıkların anılarıyla yanarken bu güzel yavrumuzun bisikleti de yanmış. Bisikletin yanız metal kısmı kalmış. O bisiklet yanmış, insanların, ağaçların, canın yongası malların yandığı yerde bir bisiklet de yanmış ne önemi var diyebiliriz. Ne yanan evlerine ne de ağaçlara bakıyor küçük yavrumuz. Onun gözü bisikletinde.
Hepimiz çocukluğumuzda yaşamışızdır. Bir naylon ayakkabı alındığında bile o alındığı gün bizimle yatağımızın baş ucunda yatardı. Ormanın içinde o şirin evde babası ya da dedesinin bisikleti aldığı gün küçük kızın yaşadığı sevinci düşünebiliyor musunuz? Ona ilk binişinde annesinin “Aman kızım ağaçların arasından yokuş aşağı giderken dikkat et!” diye bağırışını, komşu evlerin önünden geçerken saçlarını sallayıp kendi yaşındaki çocuklara bakışını hayal edebiliyor musunuz?
Evler yanarken yanan yalnız dört duvar, çatı değildir; anılarımızla iç içe olan eşyalarımız da yanmıştır. Kitaplarımız, fotoğraflarımız, oturduğumuz kanape, kullandığımız bilgisayar, su içtiğimiz bardak, yemek yediğimiz kap kacak, yattığımız yatak ve yaşamımızı kolaylaştıran, aramızda sessiz bir iletişimin, dostluğun olduğu eşyalarımız yoktur artık.
Bir gün önce yemyeşil ormanın içindeki şirin evilerinin önünde belki bu bisikleti süren dünya tatlısı bu yavrumuz, şimdi iskeleti kalmış bisikletine çaresizlikle bakıyor. Dün yemyeşilken bugün küllerin yağdığı çıplak tepe haline gelen evleri ve çevresi babasının, annesinin yüreğini yaksa da onun dünyasında şimdi yanan bisikleti var.
Benim çocukken de bir bisikletim olmadı. Ne zaman bir ayakkabı, pantolon, gömlek ya da bir saat alınsa yaşadığım sevinci sizler de yaşamışsınızdır.
Bu küçük kızın, bisiklet alındığı gün yaşadıklarını hayal etmeye, kurgulamaya çalıştım. Kurgu da olsa yazayım dedim.
***
Yirmi otuz hanelik bu orman köyünde eşi Ayşe, kızı Zeynep ve iki yaşındaki oğlu Ali'le birlikte yaşıyordu orman işçisi Mehmet. Bir de yaşlı babası vardı evde. Maaşı aldığının ertesi günü izinliydi. İlçeye gidip evin ihtiyaçlarını alacaktı. İki kilometre aşağıya inip yoldan geçen komşu köyün minibüsüne binip gidiyorlardı ilçeye. Köylerinde ilçeye yolcu taşıyan araç yoktu.
Erkenden kalkmış, yola inmiş, neler alacağını düşüne düşüne çok geçmeden gelen minibüse binmişti. Uykulu birkaç köylüye selam verip arka koltuğa oturdu.
Evin ihtiyaçlarını aldıktan sonra minibüse dönerken bisklet tamir eden ve satan bir dükkanın önünden geçti. Kızı Ayşe, uzun zamandır ondan bisiklet istiyordu. “Param varken alayım güzel kızıma şu küçük bisikletlerden birini, büyüyünce Ali de biner.” dedi.
Dükkâna girdi, uzun pazarlıktan sonra kızının sürebileceği küçük bir bisiklet aldı.
Ayşe, evlerinin önüne küçük kardeşi ile oturmuş onu avutuyor, annesi mutfakta yemek yapıyordu. Karşıdan babasının geldiğini hem de elinde bisikletle geldiğini görünce çığlık atarak koştu yanına. Ali ağlamaya başladı, ama Ayşe duymadı bile.
-Babacığım bu ne?
-Görmüyor musun kızım bisiklet.
-Kime aldın bunu?
-Sorduğu soruya bak, kime olacak, sana aldım.
Atıldı babasının boynuna.
-Dur hele kızım, şu eşyaları bırakayım, koş anneni çağır.
-Anneee, anne, babam geldi, bana bisiklet almış.
Mutluluğun hep yaşandığı bu evde o gece uyku tutmadı Ayşe'yi. Babası ona bisiklet almıştı ya, daha ne isterdi? Yatağının yanında durdu bisiklet gece boyunca.
Evet babası almıştı bisikleti, ama daha binmeye doyamadan o cehennem ateşi de Ayşe'den almıştı bisikletini.
***
“Şimdi senin yanında olabilsem Ayşe!” dedim kendi kendime. Ben uzaklardayım; ama sana birileri mutlaka bir bisiklet alacaktır. Yanan bisikletin ise sende acı bir anı olarak kalacaktır.
Bir fotoğraf bana bunları çağrıştırdı. Yangın ormanlarla birlikte bizlerinde yüreğini yaktı. Ağacı, insanı, hayvanları, evleri, anıları yakmakla kalmadı o korkunç ateş kim bilir geriye ne acı öyküler bıraktı.
“Dede bak yanmış bisikletim
Artık evimiz yok
İneklerimiz, koyunlarımız, eşyalarımız yok
Okula başlarken seninle fotoğraf çektirmiştik
O da yok artık dede
Bak, bisikletime, ne güzel de çalardı zili
Benden sonra Ali de binecekti büyüyünce
Evimiz yapılsın
İneklerimiz, koyunlarımız, köpeğimiz, kedimiz
Olsun da
Ben artık bisiklet istemiyorum dede”
................................................................
Numan Kurt
1 Ağustos 2021

YEŞİLLİKLER ÜZERİNDE KIRMIZI GELİNCİKLER

  Sabah erken yürürken kıyıda Deniz masmavi, hafif dalgalı Belli ki temizlemiş kendini bütün kış boyunca Güneş ısıtırken yeryüzünü Hafiften ...