12 Haziran 2021 Cumartesi

ARKADAŞLARLA GÜZEL BİR HAFTA







"Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele"
Edip Cansever'in “Yerçekimli Karanfil” adlı şiirini okuyunca bilmem ne kadar doğru, “paylaşma” aklıma geldi. “Derken karanfil elden ele” dizesi o karanfilin güzelliğini bir kaç kişinin yaşamasını şiirsel bir dille anlatıyor ve bizimle paylaşıyor şair.
Bir su gibi akan zaman içinde güzellikleri paylaşmak, zorda olanlara yardımcı olmak, insanlara, insan gibi yaşayan güzel insanlara sevgiyle bakabilmek yaşadığımız hayata bir anlam kazandırır.
Yaşamayı seven, o gelip geçen zamanı üreterek, güzel dostluklar, arkadaşlıklar kurarak geçiren her insan bilir ki mutluluk gelip seni bulmaz. Sen onu bulacaksın, o ortamı yaratacaksın.
Bilirsiniz çok bilinen bir örnektir. Su dolu bardağa bakan kişi hayata olumlu bakan bakan, iyimser biriyse bardağın dolu yönünü, kötümser, mutsuzluk üreten kişiyse boş tarafını görür, dile getirir.
Mutluluğun felsefesini yapacak değilim, bunu yapacak yetkinlikte de değilim. Bırakalım onu psikiyatristler, psikologlar yapsın.
Şu sıkıntılı salgın günlerinde mutluluk veren “arkadaşlar buluşması”ndan söz etmek istedim. Mutlulukla, paylaşma ile ilgili genel yargılardan öte bir hafta boyunca yaşadığımız güzellikleri anlatmak da bana mutluluk verecek.
***
Gençliğimizde seyrettiğimiz bazı Türk filmlerinde önce anlatılacak olayın son sahnesi gösterilir sonra başa dönülerek olay anlatılırdı. Ben de öyle yapmak istedim.Gerçi benim anlatacaklarımda okuyanı meraklandırıcı olaylar yok. Günlük, sıradan yaşanmışlıklar var. İşte hayata güzel bakan insanlara “mutluluk” dediğimiz güzelliği sunan da bu sıradan yaşanmışlıklardır.
Bir hafta süresince Didim'e gelen okul arkadaşlarım Öner Pehlivan ve Necdet Erce'yi uğurladım bu sabah. Önce Öner'le vedalaştık, o özel arabasıyla çıktı yola. Saat 9.45'te de Necdet'i uğurladım Ankara'ya. İkisine de “İyi yolculuklar!” derken karşılıklı sözümüz de “Yine görüşürüz.” oldu.
Arkadaşlarımız bir hafta önce birer gün arayla gelmişlerdi. Yine okul arkadaşımız Erol Okçu'nun evinde kaldılar. Erol, eşini kaybettiği için koskoca dubleks evde yalnız yaşıyor. Bizim şakadan hitabımızla “Babacan Tonton”umuz arkadaşlarımız geldiği için çok mutlu oldu. Bizim yaşımızda yalnız yaşamak zor.
Yaz aylarında Didim'de yaşayan aynı devre okul arkadaşımız Mehmet Durukafa ile biz de onları yalnız bırakmadık. Altı gün içinde aşağı yukarı her gün bir araya geldik. Arkadaşlarımızla en keyifli anlarımız Erol'un balkonundaki söyleşiler, Didim Üçüncü Koy'da denize girişimiz, rüzgarın küfül küfül estiği güzel bir yerde manyal yapıp daha sonra da semaverde çay keyfimiz olmuştur. Bu arada fotoğraf ve yazıyla anlattığım bir buluşmayı, Şener Dedebal öğretmenimizle buluşmamızı da unutmayayım. Ayrıca sofra muhabbetleri de biz yaştaki insanlar için ayrı bir mutluluk veriyordu bize. Sofra söyleşileri derken Didim-Milas arasındaki Bafa gölü kenarında, kazlara, balıklara ekmek atarak yaptığımız kahvaltı da ayrıu bir güzeldi.
Erol'un evinde beş arkadaş ilk buluştuğumuzda şaka yollu dedim ki arkadaşıma:” Bak Erol, bu iki misafiri boş bırakma. Her işi sana yıkmasınlar. Senin görevin belli, yemek yapmak. Necdet'e bulaşık yıkama görevini ver, Öner de “git-gel” işlerine baksın. Gülüştüler. Sonradan anladığım kadarıyla arkadaşlar görevlerini yapmakta yan çizmişler(!), bütün işler yine Erol'a kalmış. Bulaşık işini bir kez de bana yıktılar.
Masaya kurulmuşuz beş kişi. Yeme, içme, söyleşme....Derken sazı kucakladı Öner. Çoğunluğu Neşet Ertaş türküleri olmak üzere güzel türküler dinledik. Öyle alıştı ki, seslendirmeme gerek yok, bir bakışımla benim sevdiğim “Çeşm-i Siyah” türküsünü çaldı söyledi.
O türkü söylerken Erol kalktı yerinden, içeriden bir cüzdanla döndü. “Ne yapacak bu?” derken bir yirmiliği çıkarıp Öner'in döş cebine soktu. Fotoğrafta gördüğünüz gibi bir yirmilik de benden gitti.
Bizler çocukken köyümüzdeki düğünlere çalgıcılar gelirdi. Kemancı Haydar Usta, cümbüşçü Hüseyin Usta, adını unuttuğum bir köçek, davulcu ve zurnacı. Düğün odasında komşu köylerden her misafir gelişinde sazlar çalar, köçek oynardı. Biz çocuklar ancak kapıdan seyrederdik. O arada büyüklerimizden biri köçeğe atacağı beş lirayı bize verince o parayı yere atar, köçeğin sırt üstü yatıp ağzıyla o parayı alışını hayranlıkla seyrederdik.
Bizim Öner'e yaptığımız muziplik. Köçeğe atılan parayla ne ilgisi var canım(!). Bu şakalar, espriler, bazen ikinci, üçüncü baskı da olsa anlatılan okul anıları ( Bu hepimizin yaptığı iş.) bizim buluşmalarımızın tuzu biberi oldu.
Üçüncü Koy'da pırıl pırıl deniz, Öner dışında hepimizde olsa da Erol'un göbeğiyle uğraşmamız, şemsiye altında sohbetlerimiz biz yetmişlik delikanlıları gerçekten mutlu etti. Denize girmeyi istemeyen Necdet'in de çok hoşuna gitti. Önceden de takılmıştık ona, "Bir hafta Didim'e gel, denize girmeden git, evdekilere varınca ne diyeceksin?" diye.
Didim'den çıkıp Mavişehir'i geçince piknik yaptığımız yer denizi, esen rüzgarıyla güzeldi. Asıl güzel olan da Erol'un mangaldaki ustalığı, Öner'in semaverde demlediği çay o günün en keyifli yanlarıydı.
İşte bugün de o yüzlerce kilometre ötelerden; Ankara'dan, Sakarya'dan gelen arkadaşlarımızı yolcu ettim. "Her şey için teşekkür ederiz." dediler. Ben de dedim ki onlara "Asıl ben teşekkür ederim. Sizin gelişinizle değişik, keyifli bir hafta geçirdik."
***
Bu anlattıklarım elbette sizleri, yazımı okuyanları çok ilgilendirmez. Biz, beş arkadaşın buluşup keyifli geçirdiği bir haftadan özetler. O zaman ben niye yazdım bu yazıyı?
Yazımın girişinde mutluluktan, dostluktan, paylaşmadan söz etmiştim kısaca. Bu düşüncelerimi kısa sürede yaşadığımız bu gündelik, sıradan olaylarla somutlaştırmaya çalıştım. Bir de yaşanan ne varsa onun öyküsünü yazmaya çalışıyorum. Okul buluşmalarımızdan katıldığım üçünün de (Kırşehir, Antalya ve Dikili) öyküsünü yazmıştım, anılar, yaşananlar uçup gitmesin diye.
Olmadık hayallerle gelmez mutluluk
Ne lotodadır ne de piyangoda
O seni bulmaz, sen onu yakalamaya bak
Güzel bir söyleşide, tadı damakta kalan iyi demlenmiş çayda
Ya birlikte söylenen türküde ya da omuz omuza halayda
Olumlu gözle baktığın, iyimser olduğun her olayda
Ve bizim bu hafta yaşadığımız gibi
Çook uzaklardan bizler için gelen
Gönlü güzel dostlarda, arkadaşlarda
***
İçimden geldiğince sıraladığım yukarıdaki dizelerden sonra Can Yücel'in şu şiirini de buraya almadan edemedim.
Mutlu Yıllar
"Bu gün dünyayı istediğin bir renge boya
Rengârenk batan günü al karşına
Bir renk de kendinden kat
Çocuklar gibi saf, temiz ve berrak
Kapat gözlerini bir hikâye yarat
Vazgeçme hissedilir biraz da sıcaklığını kat
Kalbindeki elleri bırakma sıkıca tut
Çünkü varlıktır sevgiye en güzel kanıt
Yalnızlığın saltanatını sür, sür ama
Birikmiş sevginden, herkese bir parça ver
Bir tebrik, bir arama bin umuttur insana
Mutlu yıllar, mutlu yıllar sana"
Can Yücel
........................................
Numan Kurt
11 Haziran 2021

YEŞİLLİKLER ÜZERİNDE KIRMIZI GELİNCİKLER

  Sabah erken yürürken kıyıda Deniz masmavi, hafif dalgalı Belli ki temizlemiş kendini bütün kış boyunca Güneş ısıtırken yeryüzünü Hafiften ...