İKİ GÜZEL ARKADAŞIM İÇİN
(Koray Yavuz ve Erdoğan Deveci'ye)
***
“Bitmişse
Kızıllığını avuç avuç içtiğimiz şafaklar
Öğleler, ikindiler çoktan geçmişse
Bir akşamüstü garipliği
Sarmışsa her yeri
Güneş devrilmiş
Renkler solmuş
Sesler kesilmişse
Son kuşlar da geçip gitmişlerse ufuktan
Ve çiçekler
Bükmüşse boyunlarını dalgın dalgın
Bil ki ölüm saati gelmiştir”
Ümit Yaşar Oğuzcan
***
Bir zamanlar, daha doğrusu 1966-1969 yılları arasında on yedi- on sekiz yaşlarında gençler iken şimdilerde yetmişli yaşlara ulaştık. Ulaştık ama şöyle baktığımızda sınıf listelerine altı son sınıf şubesinden yetmişten fazla arkadaşımız artık yaşamıyor.
Yaşamıyorlar; ama yatılı okuyan öğrenciler olarak, akşam sabah birlikte yaşadığımız o günlerden bu günlere anılarımız bizimle yaşıyor.
Bilirsiniz, insan yaşlandıkça duygusallığı da artıyor. Evet ölüm kaçınılmaz sonuç. Bazen erken bazen geç. Her nasıl olursa olsun ölümler etkiliyor insanı. Hele o kişilerle ortak yaşanmışlıklarınız varsa.
Bizim okul arkadaşlıklarımız elli yıla yakın bir süre sonra değişik yerlerdeki buluşmalarımızdan sonra daha da pekişti. Taşı atıp başımızı altına tuttuğumuz yıllardan bugünün hayat deneyimini geride bırakan kişileri olarak arkadaşlığı, dostluğu daha iyi anladık ve her buluşmamızda yaşadık. Birbirimizle iletişim kurduktan sonra ölümler bizi daha da etkiler oldu.
Âşık Veysel'in “iki kapılı han” dediği bu hayattan birer ikişer kopup bu “han”ın çıkış kapısından bilinmezliklere gidiyoruz.
Son birkaç gün içinde iki arkadaşımızı daha yitirdik. Kore (Koray) Yavuz ve Erdoğan Deveci.
İkisi de hepimizin olduğu gibi benim güzel arkadaşlarımdı. Yaşadıklarımızla, mızla onları unutmayacağız. Rahat uyusunlar. Ben de Koray için yazmıştım, şimdi de Erdoğan için yazmak istedim.
KORE (KORAY) YAVUZ ANISINA
Ah be güzel kardeşim
Bütün arkadaşlarım değerlidir benim için
Senin de bende bambaşkaydı yerin
Konuşurduk ara sıra telefonla
Ne zaman sorsam “Nasılsın?” diye
Her seferinde “İyiyim.” derdin
Evet, gerçekten iyi arkadaştın, güzel arkadaştın
Uzaklarda da olsun kalbimizde hep vardın
Kaçınılmaz sondur ölüm
Öyle de olsa senin için erkendi
Elden gelen bir şey yok, çok üzgünüm
Toprağında rahat uyu
Benim vefalı, güzel arkadaşım
İlk buluşmamızda Kırşehir'de
18 Mayıs 2017'de
O perşembe günü otele geldiğimde
Oturuyordu beş arkadaşım otelin önünde
İçlerinde sen de vardın
Hoş beş ettik
İlk sözün şuydu bana
“Haydi bakalım tanı beni!”
Baktım baktım ve dedim ki
“Nasıl tanımam adını Kore Savaşı'ndan alan Kore'yi”
Sana veda etmek zor kardeşim
Işıklar içinde yat
Ancak bunları yazabildi benim kalemim
***
ERDOĞAN DEVECİ İÇİN
Arkadaştık, arkadaş kaldık
Okulun ilk sınıfından beri
Ortak da bir noktamız vardı
İkimiz de beğenilen resimler yapardık
Resim derslerinden ayrı çalıştırırdı atölyede
Öğretmenimiz Sabri Çakar bizi
Desen çalışırdık, yüksek taburede oturan bir arkadaşımıza bakarak
Sehpaya yayılmış beyaz kağıt üzerinde
Güzel söyleşilerimiz olurdu buluştuklarımızda
Ortak tanıdıklarımızdan, köylerimizden söz ederdik
Oğlu Ahmet de güzel resimler yapıyor şimdi
Öğrencim oldu Mucur Ortaokulu'nda
Yitirdiğimiz her arkadaştan, yakınımızdan sonra
Duygularımı anlatmak istiyorum
Ve o duygular içimde kalmasın diye
Kara kalemle ak kağıda geçiyorum
.............................................
Numan Kurt
15 Haziran 2023
....................................................................
YAŞAR YALÇIN ANISINA
Telefonum “Selvi Boylum, Al Yazmalım” filminin o güzel müziğiyle çaldı. Baktım arkadaşım Yaşar Yalçın arıyor.
-Alo!
-Alo, ben Yaşar. Ne yapıyorsun, nerelerdesin?
-Ankara'dayım Yaşar.
-Ben de Ankara'dayım. 15 Mart'ta hanımı Didim'e göndereceğim, kendim köye gideceğim. Sen ne zaman gideceksin?
-Biz de 20 Mart'tan sonra gitmeyi düşünüyoruz.
-Köyden dönüşte görüşürüz.
Çok neşeli bir hali vardı. Yaşar'ın telefonda bu kadar keyifle konuştuğunu az duymuştum. "Köyüne gideceği için bu kadar keyifli olmalı." diye de aklımdan geçmedi değil. Zaman zaman konuşurduk, öylesine hatır sorar ya da bir yerlerde buluşma isteğimizi belirtirdik. Bu konuşmadan sonra bir de “Ameliyat oldu; demek ki Yaşar'ın sağlığı çok iyi.” diye düşündüm.
***
Ertesi gün saat 9.00 sıraları yine çaldı telefonum. Arayan Raşit Selçuk. “Hayırdır, Raşit hocam bu saatte aramazdı.” dedim kendi kendime.
-Alo!
-Günaydın Raşit hocam, buyurun!
-Sana haberim iyi değil. Yaşar'ı kaybettik.
-Allah Allah, ne diyorsun sen? Daha dün konuştuk, çok neşeliydi.
-Biz de inanamadık, akşam yatmış; ama sabah uyanamamış.
-Çok üzgünüm, ne diyeyim? Dün öyle konuşup da bugün ölüm haberini almak şok etti beni. Ne diyeceğimi bilemiyorum.
-Biz şimdi İzmir yolundayız oğluyla beraber, oradan uçakla Ankara'ya geleceğiz.
***
Evet 1966'da Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu'nda tanıdığım elli yedi yıllık arkadaşım ayrılmıştı aramızdan. Okulun dördüncü ve altıncı sınıflarında aynı sınıflardaydık. Bu yıllar içinde hayatımız kesişmişti zaman zaman. Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu'nda 256 kişi olarak mezun olmuşuz 1969 yılında. Yetmiş kadar arkadaşımız veda etmiş bu hayata. Son veda eden de Yaşar oldu.
Arkadaşlarımdan söze ederim yazılarımda ara sıra. Hayrullah'ı, Ali'yi,, Öner'i yazıma şakalar da katarak anlatmışımdır. Onların dışında Muzaffer Yıldırım, Sadi Köksal, Ruhan Ökse arkadaşlarımı da değişik özellikleriyle yazılarıma konu etmiştim. Daha ciddi bir yaklaşımla anlattığım arkadaşlarım da var. Bugün de birlikte yaşadıklarımızdan, karakterinden, huyundan söz ederek Yaşar'ı anlatmak istedim.
***
İnsan elbette doğup büyüdüğü topraklarla ilgisini kesemez; ama Yaşar, Didim'e yerleştiği halde yaz aylarının çoğunu köyündeki bağında bahçesinde geçirir, pekmez, salça, konserve yapardı. Bazen takılırdım: "Arkadaş, senin hem Didim'de bahçen, zeytinliğin var hem de köyünde bağın bahçen, bu yaşta yorulmaz mısın sen. En azından birini bırak, biraz rahat etmeye bak." İkisinden de vazgeçecek gibi görünmezdi.
Didim'deki bahçesine iki üç kez gittim. Oraya da çok emek verdi. Bağ bahçe; ekip dikme işlerinden iyi anlardı. Yumurta üretme işinden verim alamasa da çok güzel, düzenli zeytin ağaçları vardı. Sözün kısası bir köydeki, bir Didim'deki bahçesinde çalıştı, seviyordu toprakla uğraşmayı. Bir süre önce Didim'deki bahçesini satmıştı.
Pek çok dede gibi ayrı bir düşkünlüğü vardı torunlarına. Onları anlatırdı sık sık. Denize gidişlerinden, onların kendisinden daha iyi yüzdüklerinden söz ederdi.
Çok severdi konuşmayı. Bazen takılırdım ona, şakalarıma kızmadığı için. "Yaşar, biraz ara ver, biz de konuşalım." derdim. Güler geçerdik. Onun şaşırdığım bir özelliği daha vardı.
Görevi olan ilköğretim müfettişliği nedeniyle birçok ilde çalışmıştı. Kayseri'de, Zonguldak'ta, Ankara'da. Öğretmenliği sırasında kaldığı yerlerde özellikle eğitimle ilgili kimi sorsanız tanırdı.
Sevgili arkadaşım Yaşar'ı daha uzun uzun anlatabilirim; ama onunla ilgili bir anımı anlatarak yazımı bitirmek istiyorum:
Yanılmıyorsam 1970'li yılların sonu. Mucur Ortaokulu'nda Türkçe öğretmeniyim. Okul müdürümüz Ahmet Şimşek çağırmış beni. Onunla müdür- öğretmen ilişkisinden çok bir arkadaş gibiydik okulda. Gittim odasına:
-Beni çağırmışsınız hocam.
-Hoş geldin. Sana yeni bir stajyer geldi. Bakalım söyleyince şaşıracak mısın?
-Kim, iyice meraklandım.
-Arkadaşın Yaşar Yalçın. Gazi Eğitim Enstitüsü'nün Türkçe Bölümü'nü bitirmiş. Yirmi bir gün staj yapması gerekiyormuş. Bize başvurdu. Ben de "Arkadaşlarınla birlikte gir derslere." diye seni söyledim.
Şaşırdım, bir yandan da sevindim. Zaten öğretmenlik mesleğini yapan Yaşar'a benim rehberlik yapacak halim yok. Kağıt üzerinde yirmi bir günlük stajı biz bir haftada bitirdik. Dersleri bazen ben anlattım, bazen Yaşar anlattı.
Zaman geçti, okullarımız "ilköğretim okulu" adını aldı. Temel eğitim sekiz yıl oldu. Önce bizleri bakanlık müfettişleri denetliyordu. İlköğretim okulu olunca ilköğretim müfettişleri teftiş etmeye başladı. Yaşar da bu arada müfettişliğe geçmişti. Kırşehir bölgesinde çalışmadı; ama ben ona zaman zaman şaka yapıyordum. "Benim stajyerimdin, şimdi beni denetleyecek müfettiş oldun. Ben liseye geçiyorum." derdim, yine gülüşür geçerdik.
Onun ani ölümü pek çok seveni gibi beni de çok etkiledi. Pek çok konuda lafta değil gerçekten bilgili olan arkadaşımı çok sevdiği köyüne defnettiler. Cenazesine katılmayı çok istedim. Katarakt ameliyatı nedeniyle tek gözüm kapalıydı. Ona olan görevimi bu yazıyla yerine getirebilirsem ne mutlu bana.
"İki kapılı han" der Âşık Veysel hayata
Kaçınılmaz sondur ölüm
Bir kapısından girer, diğerinden çıkarsın
"Mal da yalan mülk de yalan, gel biraz da sen oyalan." demiş Yunus
Yeter ki güzel bir adın kalsın bu dünyada
.................................
Numan Kurt
27 Mart 2023