26 Mayıs 2018 Cumartesi

MUTLULUK ANLARI (2)







Öğrencilerim de ben de mutlu olurduk Sait Faik’in “Hişt! Hişt!” öyküsünü okurken. Öykücülüğümüzün bu temel direği öyle okuyucuyu heyecanlandıran, meraklandıran olaylar anlatmaz öykülerinde. Alır sıradan yaşamın bir yönünü o doyulmaz diliyle anlatır. Onun için olay değil anlatım önemlidir. Akıp giden sizi adeta çarpan anlatım.
Türkçe ya da Edebiyat dersine girdiğim her sınıfta okurdum bu öyküyü. İlgiyle dinlerdi öğrenciler. Teneffüse çıkınca da başlarlardı birbirinin arkasından “Hişt! Hişt!” demeye…
Ve şöyle bitiyordu okuyana “yaşam sevgisi” aşılayan o öykü:
“Nereden gelirse gelsin dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin! Bir hişt sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları.
Hişt hişt!
Hişt hişt!”
“Mutluluk Anlarım (2)"yi yazarken bu öykü aklıma geldi. Bugün cumartesi, yaşadığım yerin pazarı. Denizi, kumsalı, koyları güzel Didim’in pazarına gittim bugün. Oradaki insan sesleri de bana insanla yaşamanın, hayatın olağan akışını kabullenmenin insanı mutsuzluktan uzaklaştıracağını anlatır her zaman.
Bazen düşünürüm; “Her şeyi dört dörtlük olan bir malikane verseler bana. Her istediğim anında yerine getirilse mutlu olur muyum?” derim kendi kendime. Derim de cevabını da kendim veririm: “Bu olası değil, oturup arkadaşlarınla sohbet etmedikçe, insan kalabalığı içinde bir birey olarak güzel dostluklar kurmadıkça nasıl mutlu olabilir insan?”
Bugün cumartesi
Cıvıl cıvıl pazar yerinde
Çeşit çeşit meyveler, sebzeler
Kiraz, çilek, elma, seftali, armut, erik
Marul, maydanoz, dereotu, nane…
Kavun, karpuz; patates, soğan
Ve satıcıların
Birbirine karışan
“Geeel!...Geel…! “ sesleri
Yaşamak güzel
Saat sabahın yedisi
Deniz kenarında ben ve birkaç emekli
“Günaydın!” diyoruz birbirimize
Giriyorum sonra, soğuk olsa da su
Dibinde altın rengi halkalar oluşmuş
Pırıl pırıl denize
Nefes almak ne güzel
“Telefon acı acı çaldı.” derdik ya
Yok artık şimdi
Çalan her telefonda hoş bir melodi

Benim telefonum da çaldı
“Alo!” dedim
Kulaklar iyi duymuyor, bağırıyor biri
“Alo, ben Hayrullah!”
“Vay koçum!” diyorum, “Nasılsın?”
“Nasıl ödeyeceğim..” diyor, “…senin hakkını?
Beni yazdın, resmimi çizdin, bir de belgesel çek oldu olacak.”
Koyveriyoruz karşılıklı kahkahaları
“Olur be Hayrullah, “diyorum, “..şimdi yok; ama alırım bir kamera
Onun da gelir zamanı”
Dostlarla, arkadaşlarla konuşmak
Ne güzel
Gün öğle vakti
“Gel, bugün Yaşar’ın bahçesine gidelim.” dedim okul arkadaşım Mehmet’e
Atladık arabaya
Düştük Akyeniköy yoluna
Yeşillikler içinde bir büyük tarla
Bir yanı zeytinlik
Bir yanında küçük, şirin bir ev
Oturuyoruz kapıdaki masaya

Söz, sohbet
Tadına varıyoruz çayın
Yeni toplanmış dalından taze salatalık, biberin
Hele de yağda pişmiş yumurtanın
Üç saat nasıl geçti bilemedik
Çıkınca şaşırsak da yolu
Mutluyduk
“Her günümüz böyle olsun.” dedik
Anlatmaya çalıştım bir günün anlarda mutluluğunu
Kendi dilimce
Her şey güllük gülistanlık değildir hayatta
Ne demiş çağlar ötesinden
Bir ünlü düşünür, denemeci
“Nasıl olsa bir gün gelecek hayatın sonu
Onun için her gün üzülüp düşünmeye, korkmaya gerek var mı?”
Ben de diyorum ki
“Mutlu olmak elimizde, yaşamayı, insanları sevince”
Yazarken bu dizeleri
Güneş bütün sıcaklığı, parlaklığıyla yükseliyor
Gökyüzü, doğa ne güzel
……………………………………………………………………………..
Numan Kurt
27 Mayıs 2018

YEŞİLLİKLER ÜZERİNDE KIRMIZI GELİNCİKLER

  Sabah erken yürürken kıyıda Deniz masmavi, hafif dalgalı Belli ki temizlemiş kendini bütün kış boyunca Güneş ısıtırken yeryüzünü Hafiften ...