Yaz
aylarında kaldığım, nisan başında gelip ekim sonunda Ankara'ya
döndüğüm Didim'de en sıkıcı yılımı yaşıyorum. Nedeni
belli. Elimizi kolumuzu, üstüne üstlük bir de ağzımızı,
burnumuzu bağlayan şu salgın yüzünden.
Özgür yaşamak,
ailece gezmek, dostları ziyaret etmek, arkadaşlarla buluşmak ne
kadar değerliymiş biliyor musunuz?
Bırakın sık sık
görüşmeyi, onlardan telefon geldiğinde söyleşmek bile mutlu
ediyor insanı. “Ha bitti ha bitecek.” dedik; ama pek biteceğe
benzemiyor.
Bugünlerde hava çok sıcak. Evde terleye terleye
otur. Üç beş günde bir sakına çekine denize, markete, haftada
bir pazara git. Yaptığımız bu. Evden kim gitmişse market ya da
pazara uyarıların ardı arkası kesilmiyor. “Maskeni tak, eline
dezenfekte dök, kimseye yaklaşma, elini iyi yıka, gelenleri
balkona koy....." Böyle daha neler neler. Bunları diğer
yazılarımda da yazdım.
Dışarı çıkınca bakıyorum, biz
yaştakilerin dışındakiler, daha genç olanlar umursamazlık
içinde. Önünden geçtiğim lokantalar, kafeler dolu. Şu yazıları
yazmak, resim çizmek bu sıkıcı günlerde avuntum, uğraşım oldu
benim.
Her zaman sıradan gördüğümüz; ama bugünlerde değeri
büyük bir olay yaşadım bugün. Öğretmenliğimin ilk yıllarında
öğrencim olan, şimdi burada emekliliğini yaşayan Galip telefon
etti.
-”Alo!”
-”Alo, Galip merhaba!”
-”Merhaba
hocam! Nasılsınız, ne yapıyorsunuz?”
-”Teşekkür ederim,
iyiyim, evde terleyip oturuyorum.”
-”Bugün bir yerlere gidip
çay içelim, sohbet edelim diyorum, siz ne dersiniz?”
-ӂok
iyi olur.”
-”Ben sizi 14.30'da alırım, Mükremin ağabeyle
Ünal da olacak.”
-”Tamam, sizi o bildiğin marketin önünde
beklerim.”
Kararlaştırdığımız saatte geldiler.
Mavişehir'in ilerisinde denize bakan yüksekçe bir yerde durduk.
Bir süre söyleştikten sonra semaver hazırlandı, çevreden çalı
çırpı toplandı, çay demlendi. Nefis bir çay olmuştu. Evet çay
güzeldi; ama ortak konu çok olunca sohbet de güzeldi.
Boşuna
denmemiş halkın o yaşanmışlıklar sonucunda söylediği
sözler:
Gönül ne çay ister ne çayhane
Gönül sohbet ister
çay bahane
İşte böyle sıradan bir yaşanmışlık bile bizi
mutlu ediyor. Oralarda da her yaklaşımımız, hareketimiz dikkat
içinde.
Eski
günlerdeki gibi olmasa bile tadı
İçilen çayın,
biranın
Mutluluğunu yaşadık
Sıradan bir gün
içinde
Güneşin devrilip gittiği anlarda
Tatlı bir
söyleşiyle
O doğa güzelliği içinde olmanın
***
Yukarıda
aslında sıradan bir günün içindeki yaşanmışlığı anlattım.
Bu salgın günleri bu buluşmamızı sıradanlıktan çıkarmış,
bizim için sıra dışı haline getirmişti. Anlattıklarım belki
şu günlerde birçok arkadaşımın gündelik yaşamıyla
örtüşüyor.
Politika konusunda uzmanlığım olmasa da şu son
olay hakkında da içimden gelenleri yazmak istedim.
***
Benim
yöremde söylenen güzel bir söz var. Kendisine sağlanan
olanaklarla ya da kendi kazanımlarıyla iyi duruma gelen; ama bunun
değerini bilemeyen, şımaran insanlar için “Ne oldum delisi
olmuş.” derler.
Kazanımlarıyla bir türlü mutlu olamayan
insanlar için “Bulmuş da bunuyor.” sözü kullanılır.
Çevrenizde görürsünüz bazıları da her işi kendilerinden iyi
kimsenin yapamayacağını düşünürler. Daha neler neler yazacağım
da okuyanlara kaba sözlerle saygısızlık yapmamak için bu adama
karşı o sözleri yazmak istemiyorum.
Şimdi yazının bu
girişini okuyanların bir kısmı kimden söz ettiğimi anladılar.
Siyasetle çok ilgisi olmayanlar ise “Kimden söz ediyorsunuz,
artık yazın o kişinin adını.” diyebilirler.
Kimden söz
edeceğim canım, şu bizim Muharrem'den. Bu cümleyi okuyanlar yine
diyecekler ki çok mu samimisiniz de “bizim Muharrem” diyorsunuz.
Yok canım, Muharrem İnce'yle bir kelime bile konuşmuşluğum
yok.
O zaman bu söz nereden geliyor? Adamın mesleği
öğretmenlik, yani bizim meslekten. Yaşı da bize yakın. Önceden
de bir sempatimiz vardı. Hatta seçim kampanyasında mitingine bile
gitmiştim Aydın'da. Pek de coşkulu konuşuyordu.
Partisi ona
bakın neler sağlamış. Elbette bu kazanımlarından kendi
girişkenliğinin de payı var; ama ondan üstün ne cevherler varken
onu ön plana çıkarmış. İl başkanı, milletvekili, grup başkan
vekili ve en önemlisi parti liderine karşı parti genel
başkanlığına adaylık koyduğu halde Cumhurbaşkanı
adaylığı.
Hangi partiliye verilmiş bu fırsatlar. Şimdi ne
oldu? Adamın yaptığı tam bir kör inkarcılık. Parti yönetimini
beğenmiyorsan uğraşını, mücadeleni parti içinde verirsin. Bunu
daha önce de yaptın, kimse sana bir şey demedi. Bu yaptığına
“yediği kaba tükürmek” denir. Aslında öyle değil söz; ama
ben kabasını yazamıyorum.
Çok uzatmadan şöyle diyeyim: Sonuç
alamazsın. Bin günde çıkacağın hareketin sonu fiyasko olur. Dün
bir şiirimde "İnceldiğin yerde koparsın.”
demiştim.
Yıllarca süren iktidarın, artık yıprandığı
dönemde bu hareket hiçbir partilinden destek bulamaz. Bu halk fare
değil, sen kavalı çalınca peşinden gidecek.
İnanın
politikayla iç içe olmasam da benim için bu davranış hiç hoş
değil. Okuyan arkadaşlar şunu diyebilir: “Memelekette demokrasi
var kardeşim, herkes istediği hareketi yasalara uygun olarak
yapabilir.” Doğru; ama yıllarca emek verdiğin partiye karşı
olmadık zamanda bunu yapmak hangi parti için olursa olsun doğru
değildir. Başarılı olacağına inanmıyorum; ama yine de
düşündüklerimi yazmak
istedim.
.............................................................
Numan
Kurt
15 Ağustos 2020