30 Kasım 2022 Çarşamba

"DOĞRU SÖYLE, BU ŞAPKA YAKIŞTI MI BANA?"




Siz olsanız şu fotoğraftaki adama bakınca gülümsemez misiniz? Sevimlilik akıyor yüzünde. Hele site başkanı olduktan sonra ayrı bir neşe, ayrı bir güzellik geldi yüzüne. Gülümsemesi eksik olmuyor. Belki de komşularına, site sakinlerine hizmet etmenin mutluluğu yarattı bu güleryüzlülüğü, olumluluğu. Anladığım kadarıyla , ömrü uzun olsun, gayrı sitenin değişmez başkanı. İyi alıştı koltuğa, yakında mahalle muhtarlığına adaylığını koyarsa hiç şaşırmam.
Sitedeki makamı benim ilk durak yerim oldu. “Ayıp olur, iki güne bir gitmeyeyim.” diye düşünsem bile hemen telefona sarılır:
-Aloo, şefim neredesin?
-Buyur sayın başkanım bir emrin mi var?
-Yahu yoksun birkaç gündür, bana uğra bugün.
-Emrin olur sayın başkanım.
-Çayı koyuyorum, bak yanında bisküvi, lokum, leblebi de var.
Önceleri “şıhım, şeyhim” diye seslenirken artık “başkanım” diyorum. Başkan olduktan sonra kiraladığı o küçük dükkanı, korona günlerinde bizim sığınma evimizi, bıraktı. Şimdiki yeri sitenin yönetim odası.
Bugün de yanındaydım. Eli göğsünde, eğilerek, kendine özgü selamlama biçimiyle karşıladı.
Elektrikli ısıtıcı yanıyor, çay makinesinin fişi takılmış, su fokur fokur. Tam koltuğa oturdum, sehpanın üzerinde bir kargo poşeti. Açılmış, yanında bir şapka.
Bilirsiniz hepimizin ayrı bir alışveriş zevki alışkanlığı var. Kendimden örnek verirsem kırtasiye araçlarını; kalem, defter, resim kağıdı, yapıştırıcı almayı, ayrıca starking elmanın kepekli olanını görürsem kaçırmamayı severim. Oysa çokları o elma için “Bu ne, elma dediğin sulu, kütür kütür olmalı.” derler, beğenmezler.
Bizim Hayrullah da internet aracılığı ile kargodan çeşitli eşyaları getirtmeyi pek seviyor. Zaman içinde bunu birkaç kez gördüm. İyi, güzel bunları getirtiyorsun; ama çoğunu geri niye gönderiyorsun?
Neyse biz dönelim şapkaya. Baktım sehpada yan yatıyor şapka, sordum;
-Bu ne Hayro?
-Kargodan şapka aldım; ama beğenmedim, geri göndereceğim.
-Gir bakalım şu şapkayı da bir bakayım.
Şapkayı giydi, fotoğrafta gördüğünüz gibi çok da yakıştı şapka.
-Bunun nesini beğenmedin, aynaya bak, ne kadar yakıştı.
-Yok yok, benim istediğim bu şapka değil.
-Hayrullah!
-Efendim şefim.
-Sende bu kargodan herhangi bir şey getirtme hastalığı mı var?
-Ne demek o?
-Şurada iki adım ötede Batıkent'in en büyük marketi var. Oranın üst katında istemediğin kadar şapka çeşidi var. Kaça getirttin bu şapkayı?
-Yüz kırk lira.
-Bu kargo işi kesin sende hastalık.
-De de öyle de! Aklıma tüküreyim, orada bunun yarı fiyatına daha güzel şapka alırım. Bu bana ders olsun, bir daha kargo mu, tövbeler olsun.
-Sonra sana yakışmış bu şapka. Bak bugün şapka olayını yazacağım, okuyanlara diyeceğim ki “Bu şapka benim yakışıklı arkadaşıma yakışmış mı, yakışmamış mı?”
-Kesinlikle “Yakışmamış!” diyenler kazanır.
-Görürsün sen kimin kazanacağını.
Biz böyle konuşurken kargodan bir genç geldi, Hayrullah'ın daha önce yaptığı istek üzerine şapkayı aldı gitti. “Benim evde güzel şapkalar var, birini vereyim.” dedim. “Olur mu, güldürme beni, benim kafa bir evlek, senin kafa bir dönüm.” dedi.
***
Yaşlanmaya adım atmış kişiler hele de öğretmen emeklisi olursa ne konuşur? Geçmiş zamana yolculuk başlar ve anılar anlatılır. Hayro da bu işi iyi yapanlardandır. Anlatırken o günkü heyecanı yaşar. Şimdi onun anlattığı olayı yazmaya başlarken bile bir gülme tuttu beni.
Demlenen çayımızı yudumlayıp yanında sarı leblebiyi atıştırırken başladı anlatmaya Hayrullah:
"Kırşehir'in Kuruağıl köyünü bilirsin. Orada öğretmenim, meslekte ilk yıllarım. Dalakçılı Çavuş öğretmen de o köyde çalışıyor. Deneyimli, yılların öğretmeni. Evi Kırşehir'de, hafta sonları gider, hafta başı gelir. Okul lojmanın bir odasında kalıyoruz. Karşılıklı iki somyamız var, Oturup kalktığımız, yattığımız yer orası. Bir de mutfak olarak kullandığımız oda.
Bir gün duyduk ki okulu, bizi teftişe dört müfettiş birden geliyor. Çavuş öğretmen benimle diğer öğretmeni hemen şehre gönderdi, 'Yiyecek, içecek bir de hindi alın gelin.' dedi. Kolay mı, dört müfettiş birden geliyor, onları ağırlamak gerek.
Sözü uzatmayalım, o gün akşam üzeri geldiler. Hoş beşten sonra sofra kuruldu. Dört müfettiş ve bizler köyün üç öğretmeni yedik içtik. Kafalar dumanlandıkça onlar konuştu, biz dinledik. Kadehler havada tokuştu, koca hindi midelerde yerini buldu. Yatma vakti gelince iki müfettişi öğretmen arkadaş aldı götürdü. İkisi de Çavuş öğretmenle bize kaldı. Somyalarımızı onlara verdik. Biz nerede yatacağız? Çare tükenir mi? Kafalar demli de olsa Çavuş öğretmen buldu çareyi. Gitti öğretmen arkadaşın eşinden yorgan döşek aldı geldi. Biz de iki somyanın arasına serilen bu yatağa uzandık.
Müfettişlerin horultusu bile vız geldi hemen uyumuşum. Zaten kafayı koydum mu yastığa çok geçmeden uyurum.
Bir şırıltı sesiyle uyandım gece yarısı. Üstüme iyilik sağlık, o karanlıkta bir karartı dikilmiş bizim yatağın üstüne şırıl şırıl işiyor. 'Aman, yüzümüze gelmesin?' diye yorganı çektim yüzümüze. Kafayı bulan, karanlıkta da ne yapacağını bilemeyen müfettişlerden biri bizim yorganın üzerine bir güzel işiyordu. İşemişti işemesine de sabah arkadaşın eşine ne diyecektik?
Çavuş öğretmenin sabah haberi olmuştu olaydan. O anda duysa müfettişe nasıl davranırdı kestirmek zor. Yılların deneyimiyle o bulmuştu çözümü yine. Sabah yatağı teslim ederken “Kızım, yorgana akşam rakı döküldü, kusura bakma yıkayıver.” demiş. Arkadaşın eşi kokudan anladı mı, anlamadı mı bilemedik. Lojmandan çıkıp dersliklere giderken bizim yorgan güneşe karşı asılmıştı. Müfettiş beyimizin ise yaptığından inanın haberi bile yoktu. 'Gece böyle böyle yaptınız.' desek belki suçlu biz çıkardık. Şimdi düşünürüm de 'Ya uyanmasam da yorganı yüzümüze çekmesem ne olurdu?' der, kendi kendime gülerim.
Aynı müfettiş o gün Çavuş öğretmenin dersini dinlemeye girer. Öğretmen dersi anlatırken 'Hocam, bu dersi ben anlatabilir miyim?' der ve sözü kendi alır. Bu arada dersi dinlememiz için bizleri de çağırdılar. İster istemez gittik, dersi dinledik. Bu arada çok sinirlenen Çavuş öğretmen dersin sonuna doğru sınıftan çıktı gitti.
Zil çalıp öğretmenler odasında toplandığımızda müfettiş, ' Nasıl, dersi beğendiniz mi?' dedi. Canı burnunda Çavuş öğretmen yumruğunu vurdu masaya 'Bizler de sizin gibi hep öyle sofralarda oturup koca hindiyi mideye indirsek bak nasıl anlatırız dersi!' dedi. Kimseden çıt yok. Bizler 'Nereye varır bunun sonu?' diye titrerken akşamdan beri iyice dolan Çavuş ağabeyimiz böyle patlamıştı sonunda. Müfettişler mi, onlar da çantalarını alıp düştüler yola."
***
"Doğru söyle bu şapka yakıştı mı bana?" sorusuna benim yanıtım tek kelimeyle "Evet!" olur. Ona şapka yakıştı da bu ülkenin güzelliğine yakışmayan o kadar çok şapka var ki.... Saymaya kalksak sayfalar dolar. Hayro, keşke senin şapkan kafanda dursa da biz o dün kara dediklerine bugün ak diyenleri başımızdan atabilsek.
..............................
Numan Kurt
30 Kasım 2022

 

YEŞİLLİKLER ÜZERİNDE KIRMIZI GELİNCİKLER

  Sabah erken yürürken kıyıda Deniz masmavi, hafif dalgalı Belli ki temizlemiş kendini bütün kış boyunca Güneş ısıtırken yeryüzünü Hafiften ...