23 Nisan 2019 Salı

ELİMİ ATTIM BOYNUNA / BRONZ HEYKEL NELER ANLATTI BANA







“İnsan”ı çözebilmek, onu anlayabilmek çok zor. Şairin dediği gibi “İnsan oğlu çeşit çeşit / Beş parmağın beşi bir mı?”
Öğretmenlik, insanla uğraşmayı, onu eğitmeyi, ona hayatı, değişik bilgileri öğretmeyi gerektiren bir meslektir. Öğretmen, çalıştığı yıllar içinde sürekli insanla uğraşır. O nedenle diyelim ki bir bankacı ya da fabrika işçisi insanları öğretmen kadar tanıyamaz, o ünlü övünme sözüyle onun kadar “insan sarrafı” olamaz. Bu görüşümü yazarken araya keskin çizgiler çekmiyorum. İlle de şu şöyle bu böyledir demiyorum. Bu dediklerim yani insan denen varlığı tanıyıp anlama olayı değişik mesleklerdeki insanların zekasına, çevreye uyumuna, hayat anlayışına, yaşam deneyimlerine de bağlıdır.
İşte bu “çeşit çeşit insan”lardan biri de benim. Yazma hastalığı bana bulaştığından beri sıradan günlük yaşanmışlıklarımı bile “Bunu nasıl yazmalıyım ki güzel bir öykü ya da anı, söyleşi yazısı ortaya çıksın?” diye düşünür oldum.
Yazılarımı sıradanlıktan kurtarıp okuyanın ilgisini, beğenisini yakalayabilmek için değişik anlatım biçimleri de deniyorum. Yıllar önce Eğirdir'e yolum düştü. Gezip dolaşıp yorulduktan sonra iki ağacın altındaki banklara oturmuştum. O ağaçların yıpranmışlığını, bakımsızlığını, üzerlerindeki çizikleri görünce onları konuşturmuştum sıraladığım dizelerde. Köyüme bir gidişimde de duvarları yarı yıkılmış eski bir evin fotoğrafını çekmiş, köylerin boşalmasını yıkık duvarları konuşturarak anlatmıştım.
Şaşırmayın, bugün de bir heykelle konuşacağım. Hem de yanına oturup elimi omuzuna atarak. “Vegan” sözcüğünü ilk kez Didim'de duymuştum. Duymuştum da merak edip anlamını öğrenmemiştim. Yol üzerlerine asılmış “Didim Vegan Festivali” yazısını görünce yine hiç ön bilgi edinmeden “Yahu, gidip bakayım, ne demekmiş bu vegan?” diyerek festival alanına yollandım.
***
Farkında değildim, baktım siyahlar giymiş bir adam gelip geçeni seyrediyor. Gittim oturdum yanına. “Böyle sanatın içine tüküreyim.” diyen o karanlık düşüncelilere inat elimi de omuzuna attım. “YIKIK DUVARLAR KONUŞTU” başlıklı yazımda köyümde gördüğüm bir yıkık duvarı konuşturmuştum. Köylerin tükenişini anlatmıştım. Sakın bana “Bu adam kafayı mı üşüttü!” demeyin. Duvarın da heykelin de dili vardır. Sizin bakışınıza göre neler neler anlatır onlar.
“-Merhaba!”
Şöyle bir baktı bana “Sen de kimsin?” dercesine.
“-Ben, bu “Vegan Fest”e geldim. Geldim gelmeye de ‘vegan’ ne demek anlamını bilmiyorum. Sen her gün buradasın, bana anlat bakalım.”
“-Vegan mı? Vegan, hayvansal gıdaları hiç tüketmeyenlere verilen admış.”
“-Olur mu öyle şey? İnsan; et, süt, yumurta yemeden gereken gıdayı, vitamini alabilir mi?”
“-Ben de anlamam; ama her yıl da böyle oturduğum yerden geleni gideni, oynayanı güleni seyrederim.”
“-Yerin de çok güzelmiş. Arkanda koskoca Apollon Tapınağı, önünde gelip geçen insanlar; yağmur, kar, soğuk, sıcak demeden oturuyorsun burada.”
“-Ne yapayım, adımız heykel. Senin gibi beni sanat eseri olarak görenler gelir oturur yanıma, fotoğraf çektirirler. ‘Böyle sanatın içine tüküreyim.’ diyenler de var bu ülkede. Onlar; görmeyen, duymayan, sanata saygısı olmayan örümcek kafalı bağnazlardır. Sık sık basında yer alır. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün heykellerine de saldırırlar.”
“-Çok teşekkür ederim, bak iki kadın arkadaşımız da seninle fotoğraf çektirmek için bekliyor. Sen bu gururlu oturuşunla, sekiz köşeli şapkanla hoşça kal.”
“-Güle güle, ilgin için teşekkür ederim.”
İşte böyle, kalktım o siyah giysili heykelin yanından. Onun yanına oturup elimi omuzuna attıktan sonra bunları konuştuk. “Heykel konuşur mu?” demeyin. Ben, ona bakınca ne hissettiysem onu konuşturmuş gibi anlattım. Resme, müziğe, heykele, edebiyata; sözün kısası sanata saygısı olmayan ya sanattan uzak yaşayan insan olmamalı diye düşünürüm hep.
Değişik etkinlikler var bu festivalde. Canım gözleme istedi. Baktım bir yerde yapıyorlar. “Peynirli gözleme” dedim, “Yok!” dediler. Benimki de laf mı? Vegan festivalinde peynirden gözleme olur mu? Bir köşeye kocaman bir kazan kurmuşlar. İçinde çeşit çeşit yiyecek malzemeleri. “Kıymanın ne işi var bu kazanda?” diye düşünürken dediler ki “O soya kıymasıdır, et kıyması değil.”
Bir başka köşede uzun boylu, sakallı bir adam (Hoş, şimdi genç-yaşlı çoğunun sakalı var.) “Veganlık” hakkında onu dinleyenlere bilgi veriyor. Aslında bu veganlar, hayvansal gıdaları zararlı diye değil hayvanlara olan sevgilerinden dolayı yemiyorlarmış.
Her neyse değişik birkaç saat geçirmenin, yeni bir şeyler öğrenmenin sonunda ayrıldım oradan. “Etsiz, sütsüz, yumurtasız olur mu?” düşüncesinde olduğum için bu festivalden çok o ayak ayak üstüne atmış, şapkalı heykel ve arka tarafındaki dev Apollon Tapınağı daha çok ilgimi çekti.
Festival tanıtım, festival şenlik demektir. Belediyeler festivaller düzenlerken halka dokunacak, halkın günlük yaşamında kolaylıklar sağlayan hizmetleri de unutmamalı.
…….
Yazmaya başlamışken ilgimi çeken bir görüntüden daha söz edeyim. Aydın’dan Söke’ye doğru yol alıyoruz. Silecekler durmadan çalışıyor. Bu bereketli topraklara bereketin kaynağı yağmur kesintisiz yağıyor. Söke’ye yaklaşırken yolun sağında kalan tepe dikkatimi çekti. Eşime “Şu tepenin fotoğrafını çeker misin?” dedim. Ne mi vardı o tepede? Yemyeşil ağaçlarla kaplı tepenin üstünü sis bulutu kaplamıştı. Tepenin aşağısında, eteklerinde sis yoktu. Tepenin tepesindeki bu sis bulutunu kollarını açmış yavrularını koruyan anneler benzettim. Pamukla sarar gibi sarmıştı tepeyi. Tuhaf da olsa bu geldi aklıma. Doğa her zaman günlük güneşlik olunca güzel olmaz. Böyle sisli, yağmurlu havalarda da ayrı bir güzelliği vardır.
………
Bugün 23 Nisan.
Halkın, ülke yönetiminde temsilcileri aracılığıyla söz sahibi olduğu günün yıldönümü. Evet çocukluğumuzda okuduğumuz şiirde olduğu gibi “Neşe doluyor insan”. Ama benim özlemim şu: Bu vefalı halkı, yetişen çocuklarımızı bilime dayalı, akılcı, faydacı bir eğitim anlayışıyla eğitmemiz gerekir. O zaman bilinçlenen bir halk, ülke yönetimindi daha etkili olur, demokrasi dediğimiz kavram gelişmiş pek çok ülkede olduğu gibi tam olarak yerleşir.
Okulların önünde duyuluyordu
Çocukların şen çığlıkları
Bahçe duvarından seyrettim onları
Ellerinde küçük bayraklar
Bahçede heyecanla oynamaktalar
Okul duvarında koskoca bir Atatürk posteri
Ne kadar da değişti her şey
Çocukluğuma döndüm birden
Bir taşın üzerine çıkıp okuduğumuz şiirler
Yoğurt yeme, çuval, kaşıkla yumurta taşıma yarışları
Komşu köylere gittiğimiz de olurdu
Birlikte kutlardık bayramı
Bugün bayramınız çocuklar
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
Yürekler bir başka heyecanla dolar
…………………………………………………………………………….
Numan Kurt
23 Nisan 2019

YEŞİLLİKLER ÜZERİNDE KIRMIZI GELİNCİKLER

  Sabah erken yürürken kıyıda Deniz masmavi, hafif dalgalı Belli ki temizlemiş kendini bütün kış boyunca Güneş ısıtırken yeryüzünü Hafiften ...