23 Şubat 2021 Salı

ÇAY OCAKTA, SÖZ HAYRULLAH'TA






Gün içinde üç saat özgürlükte
Ocağa bir demlik çay koyalım
O demlensin, söz demlensin
Öyle tatlansın ki söyleşimiz
"Gönül ne çay ister ne çayhane
Gönül sohbet ister, çay bahane" diyerek
Ocakta çayı unutalım
Ankara- Batıkent'i bilir misiniz bilmem. Pazar günleri sebze meyve pazarının kurulduğu üstü kapalı bir pazar yeri var. Bu pazar yerinin arkasında küçük küçük dükkanlar. Değişik tamirciler, gözlemeciler, hediyelik eşya satıcıları, anlayacağınız çeşit çeşit işlerin yapıldığı birkaç metrekarelik ekmek kapıları.
Şimdi bu dükkanlardan çoğu virüs salgını nedeniyle kapalı.
Diyeceksiniz ki bu dükkanların, yazılarında baş kahraman olan Hayrullah arkadaşınla ne ilgisi var? Çoğunuz bilirsiniz bizim Hayro emekli öğretmen. Hani birilerini başkalarına anlatırken “güzel adam” sözünü kullanırız ya, işte öyle bir adam. Sakın ona iltifat ettiğimi sanmayın. Tanıyanlardan kime sorsanız benzer sözler söyler. Bu “güzel adam”lığının yanında bence aynı zamanda “ilginç adam”. Öyle olmasa benim yazılarımda ne işi var onun.
En az beş altı yazımda anlattım onun ilginçliklerini. Burada tekrarlamaya gerek yok. İşte benim bu can arkadaşım bu anlattığım, üç kişinin zor sığdığı dükkanlardan birini kiralamış. Haberini iki ay önce Didim'de iken aldım. Kendisiyle sık sık telefon görüşmesi yaparız. Arayı uzatırsak kaşıntı basar ikimizi de.
Hal hatır sorma faslından sonra vermişti haberi:
-Bak, sana ne diyeceğim?
-Anlat bakalım, yine ne işler karıştırdın?
-Metroya yakın pazar yerini biliyorsun.
-Evet.
-İşte orada dükkan kiraladım.
-Ne iş yapacaksın?
-Hiç, iki üç arkadaş çağıracağım dışarı çıkışın biz yetmişliklere serbest olduğu saatlerde, oturup çay içerek laf atacağız.
-Kafayı mı yedin sen?
-Daha yeni mi anladın?
-Kira ne veriyorsun?
-Kıymetsiz, zaten boş dükkanlar. Önceleri gittiğimiz kahveye bıraktığımız aylık çay kahve parası değil.
-İlginç adamsın Hayro, o zaman senin dükkana gelenler ara sıra çay, şeker de getirsinler.
-Olmaaaz, ben kısa süreli de olsa arkadaşlarla sohbet için kiraladım burayı. O şakalaştığımız, ortak olduğumuzda bana kızdığın okey oyunu yok artık. Ben de ne yapayım evde pinekleyip sağa sola çatmaktansa böyle düşündüm. Gelen arkadaşlarım da mutlu olsunlar.
-Ankara'ya gelince ilk işim senin dükkana gelmek. Nasıl olsa çay, şeker istemiyorsun (!).
Ocak ayı sonunda Ankara'ya döndüm. Şu yirmi gün içinde Hayrullah'ın dükkanına dördüncü gidişim. Okul arkadaşımız Necdet de bizimle birlikte. Hayro'nun demlediği nefis çayı içerken bizim Anadolu tabiriyle lafın belini de kırıyoruz.
Gelelim bugüne. Önceden telefon trafiği ile anlaştık. Saat 10.30'da Hayro'nun o ufacık dükkanındaydık. O her zamanki hiç kaybolmayan heyecanıyla “Buyurun, buyurun efendim, günaydınlar, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.” diye karşıladı bizi. Dükkanda onun kendi sandalyesi dışında bir sandalye bir de oturak var. Necdet'le kurulduk onlara. Bu arada bizimki ısıtıcıyı yakmış, çay demleniyor.
Çay demlenedursun, Hayrullah da durmadan gülümsüyor. “Bu yine bir işler karıştırmış.” dedim kendi kendime. Dikkatlice baktım yüzüne. Bu kez kıkır kıkır gülmeye başladı. Yanına vardım hızla kaldırdım kafasındaki şapkayı. Şapkayı kaldırmakla birlikte üçümüz de koyverdik kahkahayı.
-Hayro bu ne?
-Görüyorsun tıraş oldum.
-Kim tıraş etti seni?
-Bu pandemi çıkalı berbere gittiğim mi var. Bir makine aldım, saçım uzadığında hanım alıyor makineyi, vuruyor benim saçları sıfıra.
-Vallahi çok yakışıklı olmuşsun.. Berber parasından da kurtuldun.
Biz bakıp bakıp gülüşmeye devam ederken Necdet:
-Hayrullah bu halinle aynı İlyas Salman'a benzemişsin.
-Yahu bu adam zaten bana hep “İlyas Salman'ın Kırşehir şubesi" der.
Onun bu halini görür de ben durur muyum. Hemen çektim fotoğrafını. Karşıdan, yandan kaydettim yakışıklı hallerini.
-Bak, yine yazacaksın değil mi?
-Yok yok yazar mıyım hiç.
Oysa bal gibi biliyordu yazacağımı.
***
Az kalsın unutuyordum. Söyleşimiz sırasında ortaokul yıllarındaki bir anısını anlattı Hayrullah:
“Ortaokul üçüncü sınıftayım. Kırşehir'in her gün nefes nefese merdivenlerinden çıktığımız şu meşhur Kale Ortaokulu'ndayım. Köyden gelen çocukların çoğu gibi tek göz odada tek başıma kalıyorum. Ne zorluklar içinde olduğumu anlatmaya kalksam sayfalara sığmaz.
Bir gün Ankara'da yaşayan hala oğlu Mehmet'ten bir haber geldi. Hafta sonu Kırşehir'e geleceğini, bana da uğrayacağını söylemiş.
Uzatmayalım geldi, o akşam bende kaldı. Sabah ona kahvaltı hazırlıyorum. Baktım şeker bitmiş. Yakınımızda benim gibi ev tutup okuyan arkadaştan aldım. Kim biliyor musunuz şeker aldığım arkadaş? Bizim devreden Ahmet Ünver. Çay demleyeceğim. Baktım, çaydanlıkta önceden demlediğim çay duruyor. O zamanlar demliksiz çaydanlığa attığımız çayı sonunda hemen dökmez, rengi kalmayıncaya kadar birkaç kez daha demlerdik. O yüz gramlık küçük kutudaki Rize çayını dökmeden çaydanlığa su döküp çayı demlemiş oldum. Yanında ne varsa işte peynir, zeytin, yufka ekmek, oturup çayımızı içtik.
Aradan bir süre geçip de köye gittiğimde babam: “Halanın oğlu geldi geçenlerde köye. Bir gece sende kalmış. Seni çok övdü; ama içtiğiniz çayın çok bayat olduğunu söyledi. Niye taze çay demlemedin?' 'Ohoo baba,' dedim, 'ben bir kutu çayı üç dört ay kullanıyorum, her seferinde taze demlesem evin yolu mu bulunur?' Güldü rahmetli. Nereden nereye geldik.
***
Bizler elli küsur yıl önce Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu'nun on yedi on sekiz yaşlarında yatılı öğrencileriydik. Şimdi yetmiş ve yetmişin üstündeki yaşlarda dedeler olduk. Çok değerli öykücümüz Memduh Şevket Esendal'ın günlük sıradan hayatı anlatan öyküleri çok etkilemiştir beni. Anlatmak, yazmak için ille de maceralı olaylar yaşamak gerekmez. Bugün de o yazarımızın “Hayat Ne Tatlı” adını taşıyan öyküsü aklıma geldi. Artık nefes almanın, sağlıklı olmanın ne kadar değerli olduğunu anladığımız bu yaşlarımızda üç saatlik dışarı çıkma özgürlüğümüz içindeki yaşadıklarımızı yazdım.
Bu eve kapanmışlıktan çok sıkılsak da o üç saatlik özgürlükte bile yaşadığımız böyle sıradan olaylar bize mutluluk veriyor.
Hayat güzeldir
Az da olsa ıstıyorsa şubatta kış güneşi
Demlenmişse çaydanlıkta tavşan kanı çay
Çaydan da tatlı gelir
Bizi geçmişe götüren
Ya da şimdi yaşadıklarımızdan anlattığımız
O bitmesini istemediğimiz söyleşi
.......................................................
Numan Kurt
23 Şubat 2021

YEŞİLLİKLER ÜZERİNDE KIRMIZI GELİNCİKLER

  Sabah erken yürürken kıyıda Deniz masmavi, hafif dalgalı Belli ki temizlemiş kendini bütün kış boyunca Güneş ısıtırken yeryüzünü Hafiften ...