24 Aralık 2022 Cumartesi

"BİR KÖYLÜ HACIBEKTAŞ KAYMAKAMINI VURDU" (Gazeteler)



(23 Temmuz 1951 tarihli Ulus gazetesinden)
(Bu olay 21 Temmuz 1951'de, benim doğduğum yıl köyümüzde yaşanmıştır. Selim Deveci ağabeyin derlemelerinden yararlanarak öyküleştirmeye çalıştım. Yazı uzun oldu; ama gerçek bir olay olduğu için ilginizi çekecektir. Yanlışım olduysa affola.)
******
Anadolu insanı, bozkırın yoksul insanları ekmek parasının peşinde, çoğu zaman gurbetçi olmuşlardır. 1950'li yıllarda, daha öncesinde bu gurbetçilik yurt içindedir. Çocukluğumuzda dinlediğimiz kadarıyla bizim yörenin, bizim köyün ekmek peşinde koşanları da İzmir'e gidermiş. Daha çok inşaatlarda çalışıp ellerinde tahta bavulla sılasına döndükleri anlatılırdı bizlere.
“Gurbetçi” sözcüğü 1960'lı yılların başlarında başta Almanya olmak üzere yurt dışına çalışmaya gidenlerin adı oldu.
Hüseyin, uzun boylu, dik başlı, pos bıyıklı. İzmir gurbetçiliğinden dönmüş köyünde çobanlık yapıyor. Köyde çok genç evlenenlere göre yaşı ilerlese de henüz bekar. Köyde o zamanlar koyun sürüsü çok. İşte o da bu sürülerden birinin çobanı. Gündüz sürüsünü otlatıp geceleri sürüsünü boş bir tarlada yatıran, kuşluk vakti susuz koyunları sulamak için köye getiren, koyunların sütünden pişirdiği lapa ile beslenen bir köy çobanı Hüseyin.
***
Fadime ile Hatice sabahın köründe inekleri ahırdan çıkarmışlar sığır sürüsüne yetiştirmek için koşuştururyorlar. Köyün mezarlığına yakın bir yerde sürüye yetiştiler, inekleri sürüye kattılar.
İki köy kadını; çilekeş, yorgun yine de yaşadıklarından şikayet etmeyen iki kadın.
Sabahın köründe kalk, inekleri sığıra kat, ahırı temizle, çay çorba pişir, yayık yayıp sade yağ çıkar. Sonra çoluk çocuğu giydir, tarlada iş varsa tarlaya git. Daha neler neler. Bir de koca kahrı çek. Akşama dek durmaksızın çalış.
Fadime ile Hatice evleri yakın da olsa işten güçten oturup da iki çift laf edemiyorlardı çoktandır. Eve dönüşlerindeki o birkaç dakikayı fırsat bilip önce Fadime başladı söze:
-Duydun mu Haçça, bugün köye kaymakam gelecekmiş. Bizim köye göçmen yerleştireceklermiş.
-Kim söyledi sana?
-Bizim Ohuç. Kocası Hüseyin enişteden duymuş.”Tarlalarımızı bölecekler, sürülmemiş yerleri göçmenlere dağıtacaklar, onları köyün aşağısına yerleştirecekler.” demiş enişte.
-Fadime, kaymakamın arabası geçerken ben görürüm, sana da haber veririm. Gelenler nerede toplaycaklarmış köylüyü?
-Aşağıda, Hacı Ramazan'ın evinin üstünde. Gidelim bacım, bakalım ne diyecekler?
Yalnız bu iki kadın değil tüm köy huzursuzdu. Tapunun, kaydın olmadığı o yıllarda büyük emeklerle sürdükleri topraklarının bir kısmı ellerinden gidecek, hiç tanımadıkları insanlar köylerine yerleşeceklerdi.
Bilemezlerdi ki gün gelip on kilometre ileriye yerleştirilecek olan o göçmenlerden neler neler öğreneceklerini.
***
İlicek köyünün altından beri bir toz kalktı. Köyün yukarısında bekleyen çocuklar aşağıda köylüyü toplayan muhtar Hakkı Çavuş'a haber ulaştırmak için koştular, yaklaşınca “Geliyorlaaar!” diye bağırmaya başladılar. Köyün erkekleri sıraya geçip şapkalarını da eline alarak saygılı biçimde beklemeye başladılar.
Kaymakam bir jipte jandarma komutanı ve jandarmalar askeri araç içinde köye girdiler. Köylünün toplandığı meydana geldiklerinde köyün erkekleri tek sıra dizilmiş, kadınlar, çocuklar da ortaya konan masanın karşısında daire çizerek toplanmıştı. Gergin, üzgün de olsalar alkışlarla karşıladılar gelenleri.
Muhtar ve sıraya geçen köyün erkekleri kaymakamın ve yanında gelenlerin ellerini iki elleriyle tek tek sıkarak “Hoş geldiniz!” dediler.
Kaymakam Arif Güner, köylünün bu sıcak karşılayışına çok memnun olmuştu. “Anadolu köylüsü bu işte!” diye düşündü, “Şu anda istemedikleri bir iş için gelmiş de olsak bizi çok saygılı karşıladılar.”
***
21 Temmuz 1951. Bu yaz gününde hava çok sıcak. Köylünün adın“Hassiyin” olarak andığı Hüseyin Çavuş hızlı hızlı köylünün toplandığı alana gidiyordu. Bu olayda iki Hüseyin var. Biri bu sözünü ettiğimiz kişi, Hüseyin Çelik, diğeri de olayın faili , o zaman çobanlık yapan Hüseyin Deveci. Çavuş gecikmişti biraz. Bu göçmenlerin köye yerleştirilmesine, onlara köy arazisinden toprak dağıtımına çok sinirlenen biriydi. O yıl Bulgaristan'dan gelen çok sayıda göçmen Türk, yurdun değişik yerlerinde yerleşik düzene geçirilmeye çalışılıyordu. Otuz kırk hane de kendi köyüne yerleşecekti.
Sık sık yaptığı gibi ceketini giymemiş, kolları dışarıda omuzuna almıştı. Ceketi omuzunda kaymakamın oturduğu masanın yanına yaklaşınca kaymakam onu gördü, onun bu şekilde karşısına çıkmasına çok bozulmuştu.
Arkasında dikilen jandarmaya:
-Getirin şu adamı yanıma!
İki jandarma koşup Hüseyin Çavuş'u kaymakamın karşısına getirdiler.
-Senin adın ne?
-Hüseyin Çelik efendim.
-Sen benim karşıma nasıl böyle saygısızca çıkabilirsin?
-Hayır efendim, köylülerim bilir, ben her zaman böyle ceketi omuzunda gezerim.
-Şimdi buradasın ve saygılı olacaksın. Yoksa öğretiriz sana.
-Ben saygısızlık yapmadım.
Kaymakam birden yerinden fırladı ve Hüseyin Çavuş'a bir tokat patlattı. Zaten sinirli bir insan olan Çavuş aniden yanındaki Jandarmanın tüfeğini kapıp kaymakama doğrulttu.
***
Çoban Hüseyin sürüyü köyün içindeki küçük gölde sulamak için getirmiş, gölü gören sürüdeki koyunlar meleşerek suya koşuşmuşlardı. Kendisi de ağabeyi Hacı Ramazan'ın evinin yanındaki toplanan kalabalığa yöneldi. İşte tam bu sırada kaymakamla Hüseyin Çavuş'un tartışmasını gördü. Kaymakamın Çavuş'a tokat atması onun çok ağrına gitmiş, Hüseyin Çavuş'un jandarmanın silahını kapması ve kaymakama doğrultması ile de galeyana gelmişti. Elini beline attı, tabancasını çıkardı, silahı kaymakama doğrultarak:
-Nedir bu köylünün senden çektiği, diye bağırdı.
Peşinden de bir silah sesi. Köylünün, kadınların, çocukların şaşkınlığı, bağırışları arasında kaymakam yığıldı yere. Bu arada jandarmalar silahlarını ateş edenin kim olduğunu anlamadan köy erkeklerinin üzerine çevirmişti. Ateş etmeleri an meselesiydi.
Fadime ile Hatice birden atıldılar, jandarmaların silahlarına sarıldılar. “Ateş etmeyin, vurmayın!” diye bağırıyorlardı.
Hüseyin, kaymakamı omuzundan vurup yere düşüren Hüseyin, o kargaşadan yararlanıp hızla ortadan kaybolmuştu. Jandarmalar kimin ateş ettiğini anlamadıkları, bir de iki kadının silahlarını tutmasıyla onu yakalayamamışlar, o da gözden kaybolmuştu.
Köylü panik içinde dağıldı köyün içine.
Kaymakam ağır yaralı, jipiyle Kırşehir hastahanesine götürüldü. Köylünün sonradan duyduğuna göre ölmemiş, yaralı kurtulmuştu.
***
Çoban Hüseyin, kaymakamı vurduktan sonra kargaşadan yararlanıp sürüyü otlattığı tarlalardan geçerek gece boyunca tırpanla biçilen ekinlerin yığınları içinde gizlenmişti. Gün ışıyıncaya kadar kulağı seste, ekin saplarının içinde, gözünü kırpmadan yattı. Koşturmadan, olayın heyecanından olmalı iyice susamıştı. Sabah olunca su içecek bir yer bulmalıydı.
Kayaltı köyü yakınındaki Pazarcık mevkiindeki çayırda pınar vardı. Su içmek için gitti. Sonra da hüyüğün tepesine çıkarak üzerini sapla örtmüş vaziyette takibinde olan jandarmalara yakalandı.
Olay sonucunda jandarma köyün neredeyse bütün erkeklerini dayaktan geçirdi. Köyde kadınlar, çocuklar korkudan tarlalara kaçtılar. Soruşturma sonunda köyden aşağıdaki isimler tutuklandı:
Hüseyin Deveci, Hüseyin Çelik (Hassiyin Çavuş), Mehmet Ünlütürk (Memiğin Mehmet) , Ali Dayıoğlu (Tahir'in Ali), Ali Köksal (Sırım Ali)
Bunların dışında tutuklanan iki de kadın var:
Fadime Yılmaz (Damat Mehmet eşi), Hatice Eliküçük (Çiftçi Ömer'in Hasan'ın eşi)
Anadolu'nun ortasında, tarlaların henüz atla, öküzle, karasabanla, pullukla sürüldüğü o yıllarda göçmenler toprağımızı alacak korkusuyla köye onları iskan için gelen Hacıbektaş kaymakamı vurulmuştu.
Hüseyin Deveci, olayın faili olarak on iki yıl ceza aldı. Sekiz yıl yattı. Son yıllarını İmralı'da yattığı söylenmişti o zaman. 1959'da cezasını tamamlayıp köyüne, evine döndü. Babasının eski evini oturulacak hale getirip evi yaptı. Dağçiftliği köyünden Hüsne ile evlendi. İki oğlu, dört kızı var.
Ben, bu satırlara yazan kişi olarak kaymakamı vuran Hüseyin dayı cezasını çekip geldiğinde sekiz yaşındaydım. Ona büyüklerimle birlikte “Geçmiş olsun!” demeye, hoş geldine gittiğimizi iyi hatırlıyorum. Yıllarca hapishanede yatmanın etkisiyle köylüden ayrı olarak çok kibar konuşuyordu.
***
Değerli ağabeyimiz Selim Deveci'nin derlemesinden yararlanarak, olayın akışına göre kurgular da yaparak anlattığım bu olay ana hatlarıyla gerçeğe uygundur.
O günün koşullarında olayı Ulus ve Milliyet gazeteleri şöyle duyurmuştu:
23 Temmuz 1951 tarihli Ulus gazetesinin birinci sayfasında çıkan haber:
“BİR KÖYLÜ HACIBEKTAŞ KAYMAKAMINI VURDU”
“Hadise, Habik köyüne (Köyün adı gazetede yanlış yazılmış.) göçmen yerleştirilmesinden çıktı.
Beş erkek iki kadın daha tevkif edildi. Kırşehir’den verilen habere göre, evvelki gün Hacıbektaş İlçesi kaymakamı Arif Tümer köylüler tarafından tabanca ile vurulmuştur.
Olay, Hacıbektaş Kaymakamı jandarma komutanı ile birlikte Habik köyünde iskân edilecek göçmenleri yerleştirmek üzere Habik’e gittiği sırada çıkmıştır. Köylüler yerlerinin olmadığını söyleyerek göçmenleri kabul etmek istememişler, bunun üzerine kaymakamla aralarında münakaşa çıkmıştır. Bu münakaşa sırasında hiddetlenen köylülerden biri, mavzerine sarılmış, mavzerden kurtulmak için arkaya dönen kaymakama başka bir köylü tabanca ile ateş etmiştir. Arkasından vurulup ağır surette yaralanan kaymakam hastaneye kaldırılmıştır.
Hadisenin tahkikatına başlanmıştır. Vali tahkikatla bizzat meşgul olmaktadır.
Fail Hüseyin Deveci adında bir köylüdür, kendisi tevkif edilmiştir. Beş erkek iki kadın daha tevkif edilmiştir. Yeni tevkifler yapılacağı bildirilmektedir.”
***
23 Temmuz 1951 tarihli Milliyet gazetesinin ikinci sayfasında çıkan haber:
“KIRŞEHİR'DE BİR KAYMAKAMI TABANCA İLE VURDULAR”
Kırşehir, (T.H.A)
Hacıbektaş kaymakamı Arif Tümer, göçmenlere toprak tevzii için Sadık Köyünde bulunduğu sırada, göçmenlerle mahalli köylüler arasında çıkan bir münakaşayı bastırmak isterken, meçhul bir şahsın attığı bir kurşunla omzundan vurularak yaralanmıştır.
Kaymakam Kırşehir hastanesine getirilmiş, yapılan müdahale ile kurşun çıkartılmıştır
Hâdise etrafında Kırşehir Müddeiumumîliği tahkikat yapmaktadır. Mütecaviz henüz yakalanamamıştır.” denilmektedir.
....................................................
Numan Kurt
27 Ağustos 2021


 

YEŞİLLİKLER ÜZERİNDE KIRMIZI GELİNCİKLER

  Sabah erken yürürken kıyıda Deniz masmavi, hafif dalgalı Belli ki temizlemiş kendini bütün kış boyunca Güneş ısıtırken yeryüzünü Hafiften ...