Kalın camlı gözlüğüne elini her atışta
Bilirdik, örnek verecek yaşadıklarından
Kendisi aydın, adı "Aydın"
"İpek" soyadı da ne kadar uygundu davranışlarına
Dilinden düşmezdi Leman, Hicran, Turan
***
Arkadaşım Öner Pehlivan’ın paylaşımından öğrenmiştim Aydın İpek öğretmenimizin vefatını. Onunla ilgili ne varsa dağarcığımda kalan, “anısına saygı” düşüncesiyle yazmak istedim.
Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu’na girdiğim ilk yıl “Psikoloji” dersimize girmişti. Kitabın yazarı da yine okulumuzun renkli kişilikteki öğretmenlerinden Mahmut Saral’dı.
Ufak tefek, kalın camlı gözlükleri olan Aydın öğretmenimizi o derste tanıdık. Sınıfın içinde sık sık sağ eliyle gözlüğünü düzeltip ders anlatarak dolaşırken konuyla ilgili hep ailesinin yaşadıklarından örnek verirdi.
-Bizim Leman…
-Bizim Turan…
-Bizim Hicran…
Sevgili Aydın öğretmenimizin konuyu örneklendirmek, gözümüzde canlandırmak için kurduğu cümlelerin ilk iki sözcüğü olurdu bu sözcükler. Anlattığı bu yaşanmışlıklar abartılı bile olsa dersin anlaşılması, konunun somutlaştırılması açısından tarafımızdan zevkle dinlenirdi.
Anlayacağınız “Psikoloji” denen kavramı biz onunla tanıdık. Öğretmen olarak da psikolojimizi hiç bozmadı.
Ömrünü eğitime vermiş, zorluklarla, engellerle mücadele etmiş Aydın İpek öğretmenimizle ilgili aklımda kalan iki anımı da anlatmak isterim.
Okulda 6A sınıfından bir grup öğrenci 1969 kışında Dulkadirli Karşıyaka- İnlimurat köyüne iki aylık köy stajına gitmiştik. Kaldığımız ev köyün dışındaki bir tepede, taştan yığma, toprak damlı, taşlar arasında yer yer sıva döküldüğü için dışarıdaki ışığın görüldüğü bir ev. Staj yaşanmışlıklarımız çok; ama ben “Uygulama” dersi öğretmenimiz olan Aydın İpek’le ilgili birini anlatacağım.
Bir akşam yattığımız ranzaların olduğu odada yataklarımıza uzanmışız. Zaten oturacak yer de yoktu. Birden kapı önünde bir araba sesi, baktık okulun arabası. Aydın Bey, arabadan gözlüğünü düzelterek indi. Onu “Hoş geldiniz hocam!” diyerek karşıladık. Bizi, mutfak olarak kullandığımız yerde topladı. Etrafına yay çizerek sandalyelere oturduk. Değişik konulardan söz etti, köy stajından, ihtiyacımız olup olmadığından, köylere gidince neler yapacağımızdan uzun uzun anlattı. Bir ara konuyu değiştirip “Çocuklar, sigara içiyor musunuz?” diye sordu. Biz, hepimiz Hababam Sınıfı ağzıyla “Hayır hocam!” diye hep bir ağızdan bağırdık. Gülümsedi, başka söz söylemedi. Yağmur yağınca toprak dam aktığı için, taban da toprak olduğu için sigara izmaritlerinin kağıdı tabana, ıslak zemine yapışmıştı.
Öğretmen olmak, hem de Psikoloji öğretmeni olmak böyle hoş görülü olmayı gerektiriyordu Aydın Bey için.
***
Aradan otuz altı yıl geçtikten sonra “1995’te Mucur’dan Ankara’ya isteğimle atandım. Ev işlerini ayarlamak için Ankara’ya gelmiştim. On altı yıl birlikte çalıştığım, şimdi ikisi de rahmetli olan sevgili arkadaşlarım Can ve Nesrin Moran beni o gün bırakmadılar, evlerinde kaldım bir gece. Akşam söyleşirken o günlerde bir dershanede çalışan Nesrin Hanım hep “Bizim Aydın Bey….” diye bir konudan söz ediyor; ben de merak ettim:
-Nesrin Hanım, bu Aydın Bey’in soyadı nedir?”
-İpek.
-Gerçekten mi, o bizim öğretmen okulunda öğretmenimizdi.
-Ne tesadüf, yarın sabah siz de benimle dershaneye gelin.
-Dersleri anlatırken hep eşi Leman Hanım’dan, oğlu Turan, kızı Hicran’dan söz ederdi, örnek verirdi.
-Evet, kızının adı Hicran, bir kez dershaneye gelmişti, tanışmıştık.
Ertesi sabah çalıştığı dershanede sevgili öğretmenimizi yıllar sonra gördüm. Elinde yine Cumhuriyet gazetesi vardı. Okul yıllarından, şimdi neler yaptığımızdan söz etmiştik. Bir ara “Hocam, çocuklarınızın adını da bilirdik, Turan, Hicran, ne yaparlar şimdi?” Gülümsedi, gözlüğünü düzeltti “Turan, TRT’de, Hicran öğretmen…”
Mutlu olmuştum öğretmenimi yıllar sonra görünce. O da belli ki her emekli öğretmen gibi eski öğrencilerini görünce mutlu oluyordu.
***
Emekli olunca bir özel okulda çalışmıştım. Okulun sahiplerinden Cavit Gürsoy’la arkadaşmış Aydın Bey, o yıl okulun 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde düzenlediği yemeğe katılmıştı, orada da eşiyle oturduğu masaya gitmiş elini öpmüştüm.
Son karşılaşmamız on beş yıl kadar önce Ankara-Sakarya Caddesi’ndeki Emekli Öğretmenler Derneği’nde oldu. Orada görünce yanına varmış “Hocam, öğrencinizin bir birasını içer misiniz?” demiştim. “Hay hay evladım, mutlu olurum.” demiş ve biralarımızı yudumlarken bir süre sohbet etmiştik.
Adı gibi aydın, ileri görüşlü, eğitim neferi sevgili öğretmenimiz; sizi öğrencileriniz olarak her özelliğinizle saygıyla anacağız.
Bizler, onun yıllar öncesinden öğrencileri olarak yetmişli yaşları geçtik. Bunca yıl sonra ömrünü tamamlayıp göç eden öğretmenlerimizi saygıyla anıyorsak onlar bizde izler bırakmışlar. Bir yıl içinde Matematik öğretmenimiz Cevdet Türkeroğlu’nu, Resim öğretmenimiz Sabri Çakar’ı ve Meslek Dersleri öğretmenimiz Aydın İpek’i yitirdik. Daha önce yitirdiklerimizi de anarken hayatta olan öğretmenlerimize sağlıklı yıllar diliyorum. Onlar yaşadılar, emek verdiler, güzel, yararlı izler bıraktılar. Hepsini rahmetle saygıyla anıyorum.
Şimdi yaz aylarını Didim'de yaşayan Şener Dedebal öğretmenimizi zaman zaman ziyaret ederim. Onun ve eşi saygıdeğer Gülşen Dedebal öğretmenimizin mutluluğunu ben de yaşarım.
Akıp giden zaman, alınan nefes tükendiğinde önemli olan iyilikle, sevgiyle anılan bir ad değil midir?
Tüm arkadaşlarıma sevgiler, saygılar, sağlıklı günler.
……………………………………………………………
Numan Kurt
25 Haziran 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder