30 Eylül 2019 Pazartesi

ŞEYTANIN KAHVESİ, ŞEYTAN SOFRASI, HAYRULLAH VAKASI (Birinci bölüm)




 (Elli yıl sonra bir okul arkadaşları buluşmasının öyküsü)
Bu yaşta
İçimde buluşmanın heyecanı
“Bir an önce bitsin şu yolculuk”
Düşüncesi kafamda
Gördüğümde arkadaşlarımı
Çocuksu bir sevinç
“Ooo merhaba, hoş geldin!”
"Vay Hayrullah da buradaymış!”
Ya da benzer karşılama sözleri arasında
Beni en çok duygulandıran o buluşma anı
Dönüp baktım şöyle geriye
Elli yıl geçmiş
Az zaman mı, bir ömür sanki
Okul yılları bir yana
Asıl dostlukları biz bu buluşmalarda kurduk
O zamanlar başımızda yeller eserken
Pembe hayaller görüp uçarken
Bu denli tanımamıştık birbirimizi
Ne güzel oldu bu buluşmalar
Arkadaşlık, dostluk bağlarıyla bağladı bizi
Bunlar içimden gelen dizeler. Çok uzatıp bıktırıcı olmadan Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu 1969 mezunlarının “Dikili Buluşması”nı yapabildiğim, yazabildiğim kadarıyla anlatmak istiyorum.
Benim dizelerim bir yana şiirimizin iki doruk noktasının dostlukla ilgili dizelerini de başlangıç olarak buraya almak istedim
Dostluk dediğin güzel bir kitap
Hava gibi
Su gibi
Ekmek gibi
Vazgeçilmez bir tat
Sonuna kadar dayanmak şart
Dostluk dediğin eşsiz bir kitap
Sevmediğin sayfaları varsa atla
Sayfayı kökünden yırtmak şart mı
Bedri Rahmi Eyüboğlu
........................
Biz haber etmeden haberimizi alırsın
Yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin
Gözümüzün dilinden anlar
Elimizin sırrını bilirsin.
Namuslu bir kitap gibi güler
Alnımızın terini silersin.
O gider, bu gider, şu gider
Dostluk, sen yanı başımızda kalırsın
Nazım Hikmet
..............................
Geçenlerde bir yerde okumuştum. “Arkadaş ilaç, arkadaşlık eczane” diye bir söz. Eczaneden alınan her ilaç sağlığa yararlı olabilir. Bazı ilaçların yararı yanında bir de yan etkileri vardır. Arkadaşlardan da yan etkisi olup dostluğa zarar verenler yaşları kaç olursa olsun ortaya çıkıyor. Sayıları az da olsa bu güzel buluşmaya limon sıkıp ekşitenler oldu.Bedri Rahmi'nin dediği gibi “Dost dediğin eşsiz bir kitap/ Sevmediğin sayfaları atla” önerisine uyarak o arkadaşlarımızın o yaşta çok tuhaf gelen davranışlarını, sözden anlamazlıklarını burada yazmayacağım, o sayfaları atlayacağım. Herkes gördü biliyor. Ayrıca o konularda da üzüntüm sonsuz.Yalnız şunu söylemeden geçemeyeceğim; bazı insanlarda öne çıkma, kendini gösterme, önder olma hevesi var. İyi ne güzel; ama onu başaracak da yeteneğin, marifetin olmalı.Bu sözümün, buluşma için büyük emek veren Lütfi ve Ahmet'le ilgisi yok, onlara minnettarız.
Olumsuzluklara böyle kısaca değindikten sonra buluşmanın ilk gününden söz edeyim.23 Eylül Pazartesi günü kalacağımız otele ulaşınca orada olan arkadaşlarımızla hoş beş ettik. O gün akşama dek karşılıklı ya da üçlü beşli gruplarla söyleştik. Elli yıl sonraki buluşmalarda anlatılan ortak konu okuldur, öğretmenlerdir, okuldaki yaşadıklarımızdır.
Arkadaşlarımızın çoğu geldiğinde toplantıyı organize eden ve bizim hep minnet duyup teşekkür borçlu olduğumuz Ahmet Özbek, benim çizdiğim kara kalem portreleri arkadaşlara dağıttı. İyi çizilmemiş olanlara yeniden çizme sözünü verdim.
İlk gün öğretmenlerimizden Hülya Karaduman ve Mehmet Gündüz gelmişti. Hülya öğretmenimizle ilk karşılaşınca yanına koştum ve “Elini öpeceğim!” dedim. “Aman terliyim!” falan dese de elini öptüm. Mehmet öğretmenimiz biz son sınıftayken çok genç öğretmen olarak yeni gelmişti; ama sonra internetteki iletişim samimiyetinden dolayı pek çoğumuz onu tanıdık, sevdik.
O gün Ayvalık, Bergama ve tekne gezileri kararlaştırıldı.
Bu buluşmalarda benim en yadırgadığım, alkol alan bazı arkadaşlarımızın “Şişede durduğu gibi durmaz.” sözünü kanıtlarcasına yaşlarına yakışmayan davranışlarıdır. Dozunda içen, eğlenen, söyleşen arkadaşlarıma diyeceğim yok. O tüm efendiliğiyle söyleşileriyle örnek olan oda arkadaşlarım Necdet ve Erol'a da onları tanımaktan duyduğum mutluluğu ifade ederek teşekkür ediyorum. Çok güzel eğlenen, söyleşen arkadaşlarımızın hepsini burada saymak zor. Onlar oda arkadaşlarım olduğu için yazdım.
İlk gün akşam okulumuzun Beden Eğitimi öğretmenlerinden İsmail Öztürk geldi.Bu çok dinç görünen beyefendi öğretmenimizi hepimiz saygıyla kucakladık. O bütün nezaketiyle ayrılırken alkollü bir arkadaşımızın elinden bir türlü kurtulamayışı da tatsızlıklardan biriydi.O arkadaşımız da gereken mesajı almıştır. Biz çocuk değiliz, ortalama yetmiş yaşına ulaşmış insanlarız.
Akşam Öner Pehlivan'ın sazı türküleri, Mehmet Alper arkadaşımızın cümbüşü ve şarkıları bizi eğlendirdi. Öner'i diğer buluşma yazılarında gereğince tanıttım. Biraz Mehmet'ten söz edeyim. Bizden bir devre sonra mezun okuldan; ama buluşmaların bir kısmına katıldı. Cümbüşünden düşen nağmelerin güzelliği kadar o güzel karakteri, olumlu davranışlarıyla tüm arkadaşlarımızın sevgisini kazandı. Bu arada kişisel bir yaşanmışlık da olsa anlatmadan geçemeyeceğim. Otele ilk geldiğim gün dışarıda arkadaşlarla otururken bir hanımefendi arkadaşımız karşıdan gülümsedi ve “Hoş geldiniz!”dedi. Ben de aynı şekilde karşılık verdim. “Ben, bu arkadaşımızı çok yakından tanıyorum, kimdi kimdi?” derken Mehmet Alper arkadaşımız eşinin yanına gelince jeton düştü, gittim özür diledim. Onlar beni Antalya'da evlerinde ağırlamışlardı.
Burada olumsuzlukları üstü kapalı da olsa anlatırken amacım şu: Böyle davranışlar biz öğretmenlere hiç yakışmaz, umarım gelecek yıllarda yapılacak buluşmalarda olmaz.
Ertesi gün kahvaltıdan sonra otobüsle Ayvalık gezisine çıktık.Beş altı arkadaşımız ayakta kalsa da bir süre sonra onları minibüse bindirdiler. Ayvalık; Dikili'ye göre daha ilgi çekici. Ben yaz aylarında Didim'de kalıyorum. Didim'de tüm caddeler, sokaklar pırıl pırıl çok temiz ve de düzenli. Ayrıca deniz çok sayıda koylarıyla anlatılmaz güzellikte. Dikili'de aynı durumu göremedim. Evet sezon kapanmıştı; ama caddeler, sokaklar ve plaj; oralardaki temizlik aradığımız gibi değildi.
Ayvalık'ın özellikle eski Rum evlerinden oluşan çarşısı ilginçti. Orada adı “Şeytanın Kahvesi” olan bir yerde çay içtik. Aşağıda fotoğrafı var. İşte o kahvede bizim Hayrullah Yılmaz'ın maceraları başladı. Bu can arkadaşım benim zaten konu mankenim. Onun üzerine birkaç yazım var. Ayvalık'ta yaptıklarıyla da bana epey konu verdi. Şeytanın Kahvesi'nde otururken Hayrullah'tan bir telefon:
“-Alooo! Neredesiniz? Biz kaybettik sizi.”
“-Şeytan Kahvesi'ndeyiz, ne oldu?”
“ Yahu bizim İsmet Sayın'a takıldım, grubu çarşıda kaybettim.”
“-Bu kahveyi sor, biz oradayız.”
Bir süre sonra geldi Hayrullah. Hepsini anlatmayacağım; ama iki kez daha azdı Hayrullah. Grubu kaybetti; ama onun bir ceket kaybetme olayı var ki adını bu yazının başlığına yazdırdı.
Çarşıdan sonra “Ayvalık Tostçusu”nda tost yemeye gittik. Oradan da otobüsle Cunda adasını gezmek için yola çıktık. Otobüsün içinde baktım bizim Hayrullah telaşla ceplerini arıyor, sağa sola bakıyor:
“-Ne oldu Hayro?”
“-Kazağımı bulamıyorum.”
“-Kazak kaybolunca cebe mi giriyor?”
Farkında olmadan yaptığı cep aramasına kendi de güldü. Cunda'da Rahmi Koç müzesini ve sahili gezdik, güzel yerler.
Bizim Hayrullah, şoföre rica etti. Dönüşte otobüs tostçuların orada duracak, Hayrullah da kazağını bulacak. Şoför, tostçuların yakınında durdu. Hayrullah gitti gelmez. Orada duvarda asılı iki kazak görmüş; ama garsonlar “Onlar bizim amca(!)” diye vermemişler.
Geldi Hayrullah, otobüse bindi. “Gitti kazağım, ben gayrı bu Ayvalık'a gelmem.” diye söylendi. Biz tam konuyu unutacakken Arşimet'in hamamda bağırdığı gibi bir ses “Buldum! Buldum! Kazağımı buldum!” Hayrullah kazağını bulmuştu.Şimdi soruyorum size otobüste kazak kaybederseniz önce nerede ararsınız? Otobüsün koltuk üstlerindeki küçük bagajlarda elbette. Bizim Hayrullah bu işi en son yapıyor.
Otobüstekilere bu gecikmelerinden dolayı bir kutu lokum alıp dağıtacaktı; ama bize değil ertesi gün Bergama'ya gidenlere dağıtmış. Hayrullah bu.
Gezimiz “Şuraya gittik, bunu yedik, bunu içtik.” anlatımından çıkarmak için Hayrullah'tan söz ettim.
Dönüşte bir de "Şeytan Sofrası"na uğradık. Manzarasıyla doğa harikası bir yer. Orada güya şeytanın ayak izi varmış. Baktık, anladık ki sonradan kazılmış bir yer. Şeytan neredeki onun burada ayak izi olsun? İşte bizim Hayrullah orada da otobüse gecikti. Benim bu can arkadaşım rahat adam.
Hülya öğretmenim dedi ki bana “Yazını bölümlere ayırarak yaz! Çok uzun olmasın.” Ben de onun sözünü tuttum, zaten uysal öğrenciydim okulda, öğretmenimin sözü tutulmaz mı? Yine de uzun oldu.
Diğer iki gün yarına......
........................................
Numan Kurt
28 Eylül 2019




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YEŞİLLİKLER ÜZERİNDE KIRMIZI GELİNCİKLER

  Sabah erken yürürken kıyıda Deniz masmavi, hafif dalgalı Belli ki temizlemiş kendini bütün kış boyunca Güneş ısıtırken yeryüzünü Hafiften ...