Bugün günlerden cumartesi. Şair demiş ya “Bugün pazar/ Bugün pazar, bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.”
diye. O,
hapishanedeki bunalmışlığın sonunda güneşe, açık havaya çıkışını anlatıyor. Ben de
yakıcı güneşe bakmadan taktım şapkamı kafama, tuttum Didim pazarının yolunu.
Alacağım bir şey de yok. Pazardan ayrılırken elimde, poşet içinde bir kilo
kayısı…Eee ne işim vardı bu pazarda? Hiç avarelik işte. Aldım fotoğraf
makinesini, çektim aşağıdaki fotoğrafları, ne geldiyse aklıma yazdım.
Ülke, güzel vatanımız Türkiye, zor, karanlık, kanlı günler yaşarken,
memleketin yönetimi Atatürkçü, Cumhuriyetçi, bilimden yana, akılcı insanlar
yerine “din ile aldatanlar”ın eline düşmüşken üstüne üstlük bir de bunların
yıllarca besleyip büyüttüğü “besle kargayı oysun gözünü” takımından başka
mollaların hain darbesi varken sırası mı şimdi “Didim pazarından fotoğraflar
çekip altına ıvır zıvır şeyler yazmanın!” diye düşünebilirsiniz. “Demokrasi bizim
için amaç değil araçtır.” deyip de “demokrasi havarisi” kesilenlere söz
söylemek kolay mı? Millet facebook sayfasını “Aman bana dokunmasınlar!”
anlamına gelen yazılarla doldurmuş. Ben de asık suratlara biraz gülümseme
getireyim dedim.
Bir elimde bir kilo tadından yenmez kayısı
Diğerinde kimseye çaktırmadan taşıdığım fotoğraf makinesi
Kafamda şapka, üstümde tişört ve şort
Dolaşıyorum Didim pazarında
Önce incik boncuk satanlar
Bunlar pazarın girişinde ilk göze çarpanlar
Neler yok ki
Çatal iğne, tespih, boncuk, kemer, takılar
Daha da neler neler
Ve de mandallar
Demiş ya adamın biri
“Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı”
Her satılan ayrı işe yarar
Her pazarda görüyorum orta fotoğraftaki kızı
Ne varsa tezgahında
Durmadan satıyor, alıcısı pek çok
Sebebi mi
Tombulluğu kavunlarıyla uyumlu
Bu kızın hiç somurtmayan güler yüzü
Marul, maydanoz, dere otu, nane
Her yeşillik var tezgahında
Bu esmer genç kadının
Bir de kucağında bebesi
Hem ekmek parası kazanacak
Hem bebeğinin karnını doyuracak
Akranları güneşlenirken iki adım ötede, kumsallarda
O, alın teri döküyor
Elinde bebeğin maması
Bu sarı sıcakta
Yerli mısır, taze fasulye, salatalık var
Üçüncü fotoğraftaki kızın tezgahında
Başında bürgüsü, altında şalvarı
Omuzundan geçmiş arkadaki kasalar
Ve o yorgun, esmer yüzüyle
Sanki bana der ki:
“Bana ne âlemin tatilinden, eğlencesinden
Güneşinden, denizinden
Satabilseydim şu tezgahtakileri
Evde ekmek bekleyen
beş kardeş
Elime bakar”
Pazar yeri hıncahınç dolu
Sabahın sekizinden akşamın karanlığına kadar
Bizim tatilciler değil yalnız
Bu pazarın müşterisi
Uzak adalarından güneşe hasret
Çıkıp gelmiş
Gelmekten öte çoğu bu
tatil beldesine yerleşmiş
Esmer pazarcıların tarzancayla anlaştığı
Sarışın İngilizler
Bu cennet vatanı
Doğasıyla, iklimiyle, güneşiyle, deniziyle
Bu cennet vatanı
Kavgasıyla, darbesiyle, hilesiyle
Berbat eden bizler
Onları da kaçırmaya başlamışız
Gidiyorlarmış pek çoğu memleketine
Mahallelere bakınca da belli oluyor
Hızla çoğalmış satılık evler
Yalnız sebze, meyve pazarı değil burası
Bir tarafında pazarın rengarenk giysiler
Pantolonlar, şortlar
Gömlekler, tişörtler
Kotlar, entariler
Tüm albenileriyle
Müşteri bekler
İzmir üzümü ve kiraz
İkisinin de tadına doyulmaz
Pazarın bana göre kayısıyla birlikte en güzel süsleri
Üzüm çekirdeksiz, kiraz kurtsuz
Kayısı lezzet küpü
Hiç sektirmem, mevsiminde her hafta alırım
Bu meyveleri
Şimdi belki de diyorsunuz birçoğunuz
“Ne var kardeşim? Bildiğimiz pazar işte
Sen varmışsın tadına
Bize de anlatıyorsun ballandıra ballandıra”
Haklısınız ne diyeyim
Benim işim de bu emeklilikte
Anlatırım ne varsa hoşuma giden günlük yaşamda
Tanık olmak istedim akıp giden zamana
Seviyorum böyle pazarlarda gezmeyi
Değişik insanlar görmeyi
Yaşadıklarımı sözle değil de
“Belki kalıcı olur” diye yazıyla iletmeyi
Bir tek bu anlattıklarım yok Didim pazarında
Sayayım mı daha
Peynirciler, ekmekçiler, zeytinyağı satıcıları
Aktarlar, kuru yemişçiler, ayakkabıcılar
Ve çoğu bağırıyor
"Gel gel! En iyisi bizde var!"
Pazardan ayrılınca gördüm incir satan kadını
“Fotoğrafını çekeceğim, iznin var mı?” dedim
Şöyle bir baktı
“Çekcen de nolcek kardeşim
Benim derdim ne, sen ne diyorsun
İncirleri satcan da köye gitcen daha” dedi
Bana da bu yaştan sonra
Hayatımın dersini verdi
İki çocuk gördüm
Kayısı tezgahında
“Güzel mi kayısılar, seçebilir miyim?”
“Seç amca!” dediler
Bu tertemiz yüzlü gençler
Bir de poz verip fotoğraf çektirdiler
Adlarını almayı unutmuşum
Haftaya arayacağım onları
İnternetten göndereceğim fotoğrafları
Öyle güler yüzlü
Öyle cana yakın, sevimliydiler ki
Umarım bu gençlerin mutluluğu gibi olur
Ülkemin yarınları
....................................................................................................
Numan Kurt
23 Temmuz 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder